Doğu ve Güneydoğu'da, t
erör örgütüne yardım yataklık yaptıkları gerekçesi ile görevden el çektirilen belediye başkanları ile
ilgili sıcak tartışmaların sürdüğü bir ortamda,
tabloya bir de madalyonun diğer
yüzünden bakmakta fayda
var. Seçilmiş belediye başkanlarının
o koltuklardan
uzaklaştırılmasını demokrasi
sorunu bağlamında gösterenlerin
sesi gür çıkarken,
bu kararları devletin varoluş
mücadelesi kapsamında
savunanların sesinin yeterince
duyulmaması ülkemizin
yaman çelişkisi olarak karşımıza
çıkıyor.
Dedim ya olaylara sahanın gerçekleri üzerinden ve kamu adına sorumluluk verilen isimlerin tespitleriyle yaklaşıldığında, dikkat edilmesi kaçınılmaz başlıklar alt alta sıralanıyor.
Bölgenin en hassas ilçelerinden birinde görev yapan "kayyumdan" edindiğim tespitlerin bazılarını, bu yazının sınırları içinde ve onun pozisyonunun zorluklarını gözeterek aktarmayı önemsiyorum.
"Bölgedeki sessizlik ve eylemsizliğin fırsat olduğu kadar rehavet yaratmaması" çağrısında bulunarak, geniş bir çerçevede şunları söylüyor:
Bölgedeki öğretmenler arasında terör örgütü sempatizanı olanlar bir şekilde varlıklarını sürdürebiliyor. Türkiye'nin her yerinden özellikle
gönüllü öğretmenlerin bölgedeki sayısı artırılarak örgütün sempatizan tabanı kırılmalıdır.
Bölge halkı, devleti temsil eden özellikle asker ve polisin gülümseyen yüz ifadesinden tahmin edilenden çok daha fazla etkileniyor.
Asker ve polisimizin en azından mesai saatleri dışında halk ile iletişim kurmaları yönündeki yasaklar kontrollü bir şekilde kaldırılmalıdır.
Toplumsal olaylarda ve kaotik kitlesel hareketlerde ana sebep ne olursa olsun ikinci en önemli etken işsizlik ve yoksulluğun neden olduğu tepkisellik duygusudur. Bölgedeki yatırımlar konusunun sıradan bir işletme sorunu olmadığı unutulmamalıdır.
Terör örgütünün hedeflerinden biri de bölge insanını bir arada tutan, en büyük ortak payda olan manevi değerlerin aşındırılmasıdır.
Manevi seferberlik ruhu hep canlı tutulmalıdır.
Bölgedeki kamu görevlilerinin önemli bölümü yerli halktan olup, devlet imkanlarını diledikleri şekilde kullandıkları gibi, kamu yararına kullanmayabildikleri gerçeği de ihmal edilmemelidir.
Kırsalda, zaman zaman kullanılan, genelde boş duran evler tespit edilip kimler adına kayıtlı oldukları ve kaç nüfusun yaşadığı belirlenmeli, örgütün can suyu kesilmelidir.
Örgüt kanalı olarak çalışan sosyal medya hesapları dikkatlice izlenmeli,
bölgede yaşanan olayların, kara propaganda şeklinde batı kamuoyuna sunulmasına karşı anlık tedbirler alınmalıdır.
Özetlemek gerekirse...
Reçete, yıllar öncesinde yazıldığı kadar berraktır!
Devlet; silahı ve şiddeti reddeden, ayrılıkçı gündem peşinde koşmayan, Türkiye'nin asli unsuru olan yöre halkıyla bir ve beraberdir!