Tarih, 9 Ağustos 2014.
Bir gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi var.
Son miting Konya'da...
O günlerde, Başbakanlık için adı geçen dönemin Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, bir grup gazeteciyi evinde misafir etti.
Davutoğlu, gerek başkanlık sistemi hakkında gerekse Cumhurbaşkanı- Başbakan arasında yaşanabilecek yetki çatışması noktasında öyle sivri cümleler kurdu ki daha o anda bunların
"kayıtdışı" tutulması rica edildi. Ama...
"Yazılabilir" sınırlarda kalan, arşivden çıkardığımız notlarımız da bugüne ışık tutacak yeterli sayıda mesajı barındırıyor.
Bu detaylara girmeden önce şu üç hususun altını çizmekte fayda var:
1- Kurumsal olarak AK Parti'nin, lider olarak Erdoğan'ın, kimin ne yaptığına odaklanmaktan ziyade,
"Biz, kendi işimize bakalım" çizgisinde karar kıldığı görülüyor.
2- Eski Başbakan Davutoğlu, şayet birkaç ay daha görevde kalsaydı, güvenlik bürokrasisi başta olmak üzere devlet kurumları ciddi gruplaşmanın eşiğindeydi.
"Reisciler-Hocacılar" ikilemi, söylem olmaktan çıkarak fiiliyatta krize dönüşmekteydi.
3- Erdoğan, Davutoğlu'na güvenini yitirmişti ve bu hususu partinin yetkili isimleriyle de paylaşacak aşamaya gelmişti.
***
Şu an... Genel başkanlığını, başbakanlığını üstlendiği AK Parti'den ihraç edilmesi gündeme gelen Davutoğlu, Ağustos 2014 şartlarında, daha Başbakan olarak önünün açılacağı netleşmemişken dahi, bu makam için aylar öncesinden hazırlık yaptığı, ekibini kurduğu izlenimi vermişti.
Gelelim, 5 yıl öncesine ait eskimeyen defterlere... Davutoğlu patentli ibretlik şu ifadeleri anımsatmakta fayda var:
AK Parti o kadar ciddi sınavlardan
geçti ki oluşan teamüller AK Parti'yi
korur.
Beklendi ki... Daha önce
ANAP'ta, CHP'de olduğu gibi fraksiyonlaşsınlar,
şucular densin, bucular
densin... Bu fraksiyonlaşma AK Parti'de
doğdu mu?
Gezi'den bu yana,
"Acaba Erdoğan'ı şöyle bir kenara koyabilir miyiz?" Hedef bu! Ne vefa duygusuna
sahip AK Parti kadroları Sn
Erdoğan'ın kenara itilmesine izin verir
ne siyasetin doğası buna imkan tanır ne
de 2023 ideali varken tutup da gereksiz
bir tartışmanın içine girilir.
Davutoğlu,
"Cumhurbaşkanı- Başbakan ilişkilerinde çatışma çıkar mı?" sorusuna ise
"Asıl teminat kişiler arası iletişim, güven, sadakat, ortak vizyon, ortak siyasi mücadele, ortak kavgaya girme duygusudur. Bu olmazsa, anayasal, yasal ne önlem alırsanız alın, kristal çatlar!" demişti.
***
Evet... Ahmet bey, bu çağda Türkiye için gönderilmiş, özel işler yapmakla mükellef kılınmış, seçilmiş bir insan olduğunu hep düşündü.
Bugün... AK Parti'nin akışını eleştiren Sn Davutoğlu'nun, neredeyse tarihin akışını değiştirmekle kendisini sorumlu addeden fikriyatta olması bile başlı başına bir göstergedir.
Madem değerlendirmelerimizi tarih üzerinden sürdürdük... Yazımızın sonunu da -eski defterleri açma akımına kapılmadan- o noktadan bağlayalım...
Sn Davutoğlu'nun, tarih yapımı iddiasını icra etmeden önce, yakın tarihe ilişkin Şam-Pensilvanya-Berlin hattında şahsen aydınlatması gereken konuların varlığı Ankara'da henüz unutulmuş değil!