Esasen pekçok alan veya ilişki biçimi için geçerlidir: "İki yüzlülük!"
Bugün asli konumuz ekonomi olduğu için iki hatta çok yüzlü piyasa ilişkilerine değinmeyi ve Ankara'yı bağlayan yönlerini ele almayı önemsiyorum.
Şimdi işaret edeceğim husus, sadece bugüne özgü olmadığı gibi Türk siyasetinin, haliyle o siyasetin yapıldığı ekonomik ve sosyolojik zeminin de yapısal problemlerindendir.
Öncelikle hatırlatmak isterim ki...
Ekonomide, "sihirli değnek"yoktur. "Kararlar, tercihler vetedbirler" vardır.
Hedefe ulaşmak yani ekonomiyi sürdürülebilir istikrar içinde iş, aş üreten ve adil dağıtan koşullara taşımak, milletin güçlü desteğini, öngörülebilirliği, güven ortamını gerektirir. Kuşkusuz, dış gelişmelerin tüm bu çabaya katkı verecek şekilde cereyan etmesi de önemlidir.
***
Türkiye, yönetimde hangi siyasi kadrolar olursa olsun, ithal etmek zorunda kaldığı ürünleri -ki enerji bunların başında gelmektedir- maliyetini gözeterek iç piyasada satmak zorundadır. Kamu tarafından yönetilen veya yönlendirilen fiyatlarla ilgili izlenecek yol, gerçekçi maliyet hesabıdır. Burada siyasi otoritenin sınırlı hareket sahası söz konusudur. O da nihai fiyatlara yansıtılması kaçınılmaz olan güncel maliyetlerin zamanlamasıyla ilgilidir. -Halk tabiri ile- Zamların oranını ve takvimini; bütçe dengeleri, işletmelerin ve hanelerin tüketim dönemleri, külfeti üstlenme gücü, kişi başına milli gelirin düzeyi, ekonominin büyüme performansı, geleceğe dair beklentiler belirler. Bu zorlu durumun, parti veya bakan olarak istisnasından bahsedilemez. Söz konusu olan, aynı içerikli kararın farklı iletişim biçimleriyle yönetilmesidir.
***
Bu tespitler ışığında gelelim şu ikiyüzlülük sektörüne...
Siz, Ankara'da ne kadar uğraşırsanız uğraşın...
İstanbul'da yani finans aleminde konuşlanan, hazine veya kambiyo işlemlerinde uzmanlaşmış, dış piyasalarla bağlantılı profesyonellerin, kimi akademisyenlerin ve dahi iş insanlarının size söyledikleri ile yabancı muhataplarına anlattıkları arasındaki fark kritiktir. Değil iki, çok yüzlü diye tanımlanacak bu davranış tarzı, bulaşıcı hastalık gibidir.
Ankara'ya, bakanlara, yardımcılarına, teknisyenlere ulaşmak için çırpınan çoğu ismin -işini etik çerçevede icra edenleri tenzih ederim- İstanbul'da, Londra'da, New York'ta özel mahfillerde sergiledikleri duruşun tutarsızlığıdır asıl sorunumuz. Yoksa...
O bakan ne olacakmış? Şu mu gelecek, bu mu gidecekmiş kumpanyasının sahipleri ve sosyal medya uzantıları, hakikaten bu ülkeyi düşünmemektedir. Peki, çare nedir?
Tabii ki karakter fukaralarını ayıklamak, milli heyecanı paylaşanları dünya görüşleri ne olursa olsun ortak bir paydada çalıştırmak, kamu kesiminde olabildiğince şeffaflığı ve dışsal denetimi hakim kılmak, milletten fedakarlık isterken o hassasiyeti siyasette, devlette de göstermektir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.