CHP'nin adayı
Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı
yarışına girmesi, bir süredir ihmal edilen
toplum kesimlerinde biriken negatif enerjinin
dışa vurması açısından faydalı oldu.
İmamoğlu ismi etrafında buluşan farklı toplulukların, demokrasi söylemlerine karşın özünde agresif karakterlerden, kin ve nefret dolu eşkallerden de neşet ettiği anlaşıldı.
Esasen HDP destekli İmamoğlu portresine fazlasıyla odaklanmak, siyasal aktör olarak özel anlam kazandırmak, bir manada
"cambaza bak cambaza" oyununa gelmektir. Zira, CHP'li İmamoğlu, oportünist işbirlikleri ile beslenen konjonktürel oy tabanında bir yere oturmaktadır. Oysa asıl dikkat edilmesi gereken nokta; AK Parti'nin iç bünyesi, sürdürülebilir bütünlüğüdür.
Şu anki şartların ürettiği isimlerin, siyasi alanda dengelenmeye yol açması ihtimal dahilindedir. Nitekim, İmamoğlu figürü de bu aşamada kendisine biçilen o role ve sonrasındaki büyük hesaplara taliptir.
Amaca ulaşmak için her vaadi ve ortaklığı mubah gören bu anlayışa Türkiye hiç de yabancı değildir. Tam da bu nedenle, CHP'li adaya ve ona sahip çıkan tüm uzantılara yoğunlaşılması seçim ortamının gereği gibi görülse de Türkiye'yi yönetecek kadroların AK Parti'nin inşa ettiği siyasal tabanda var olduğuna kuşku yoktur.
***
Bu vesile ile belirtmek isterim ki...
Gerek CHP'nin adayı İmamoğlu ile çıktığım TV programından sonra gerekse İmralı-HDP-Kandil denkleminde gizlenen problemlere işaret eden duyumum dolayısıyla sosyal medyada uğradığım linç karşısında bazı hususların altını çizmem farz oldu.
Ben,
"adaleti ve iyiliği emreden, her türlü fenalığı yasaklayan" Allah'ın emrini esas alırım.
Devletin ve milletin birliği, vatanın bütünlüğü, bayrağın ve ezanın kutsallığı ülkümdür.
Cumhuriyetin faziletini, kurucusunun vizyonunu ve kuruluş felsefesini sürekli gözönünde bulundururum.
Farklılıkları zenginlik kabul eder, barış içinde bir arada yaşama konusuna kafa yorar, insan haklarını her türlü devlet mazeretinin üstünde tutarım.
"Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım" sözü düsturumdur. Bu sayede aşırılıkların törpüleneceğini düşünürüm.
İnsanların fikrinin ve zikrinin değişik olmasını önemser, buradan ayrılıklar çıkarılmasına karşı dururum.
Komplo teorisi, arka plan pazarlığı, kurgu gibi kavramlarla işim olmaz.
Kurumum ve yöneticilerinde de şahsen bana yönelen bu tarz bir üslup görmedim.
Hesap vermeyenin, hesap sormaya hakkı olmadığını bilir, buna göre yaşarım.
Helal kazanca, huzura, sağlığa, aileye, manevi değerlerin gücüne inanırım.
Ana hatları ile kendimi anlatma gereği duymamın ana sebebi şu:
Kişi kendi nasılsa karşısındakini de öyle bilirmiş. Tanımayan ve itibar suikastı düzenleyenler okusunlar ki... Onları tanıyor, organizasyonlarını biliyoruz.
Karartılmış kalplerine, klavyelerinden çıkan yalan ve iftiralara rağmen bizler, iyi insanlar olma ve öyle kalma gayretini dün olduğu gibi bugün de sürdürüyoruz.
Seçim, geçim, hayat gailesi...
Hepsi bir yere kadar anlaşılır bahanelerdir.
Ama insaf ve vicdan yoksunluğuna tahammül göstermemizi kimse bizlerden beklemesin. Doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün mücadelesinin ebed-müddet olduğu bilinci ile ülkemizin, inancımız ve çocuklarımızın geleceğinin daha iyi olması uğruna kararlılığımızdan taviz vermeyiz.
Ötesi...
Her kişinin aynaya baktığında ve hırsını aklı ile tarttığında varacağı sonuçla ilgilidir.
Son bir not...
Yarın yapılacak seçimin bir son olmadığından, ömrümüz el verdikçe nice seçimlere tanıklık edeceğimizden zerrece şüphemiz yok. Kazanan demokrasi ve hakiki demokratlar olsun...