Nihayet, büyük karşılaşmanın yeri, saati ve hakemi belli oldu.
16 Haziran 2019 tarihindeki TV yayını, Cumhur İttifakı'nın adayı
Binali Yıldırım ile (HDP destekli) Millet İttifakı'nın adayı
Ekrem İmamoğlu'nu, ABD Başkanlık Seçimi formatında kamuoyunun huzuruna çıkaracak. Yani, iki adaya da eşit süre tanınarak aynı sorular sorulacak.
İki ismin sert polemiğe girmesini bekleyenler tam manasıyla umduğunu bulamazken adaylar;
"Beden dilleri, projeleri, ikna kabiliyetleri, rakibin tezlerini çürütme taktikleri ve sinirlerine hakim olma başarısı" ile ön plana çıkacak.
Bu tarz yayınların, ABD'de karar vericiler üzerindeki etkisinin fazla olduğu belirtilse de Türkiye tecrübesine dair aynı kesinlikte yorumda bulunmak güç. Zira, 23 Haziran İstanbul yenileme seçiminde, 31 Mart gecesinin şekillendirdiği seçmen kitlesinin sabit noktada durduğunu kabul etmek durumundayız.
Bir başka deyişle, her iki aday için de 4.2 milyonluk oy bloğunun büyük ölçüde pozisyonunu koruduğunu hesaba katmak zorundayız.
İş gelip
"sandığa gitmeyen, geçersiz oy veren veya motivasyonu canlı tutulması gereken seçmenlerde" düğümlenecek. Bu kitleyi de
"makro ekonomik şartlar, istikrar, geleceğe duyulan güvenin derecesi, yerel sorunların çözümü, günlük hayatı rahatlatacak vaatlerin gücü" etkileyecek.
Mevcut şartlarda, kemikleşmiş seçmen gruplarının sosyal medyadaki organize çalışmalarından tetiklenen akımlara kapılmak yerine, nihai belirleyici özellikteki seçmen tabanına odaklanmak daha doğru olacak.
Binali Bey'in,
"ortak yayına varım" demesi, hatta
"diğer mahalleye sempatik gelen isimleri" moderatör olarak ileri sürmesi bir tür meydan okuma biçiminde görülebilir.
Kuşkusuz CHP açısından da
"sürpriz" yaşanmayacağının garantisi gibi okunabilir. Bu aşamada, moderatör seçimine ilişkin faktörlerde duygusallığa yer olmadığını, inandığı dava uğruna doğru çizgi tutturanların muhasebesini dışarıya karşı değil, kendi içine doğru yapmasının esas olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Binali Yıldırım açısından bakıldığında,
"sakinlik, farklılıkları kapsayıcılık, projecilik, tecrübe, başladığı işi bitirme performansının" ağır bastığı görülüyor.
CHP'nin adayı İmamoğlu ise
"değişkenlik, algı yönetimi, veri manipülasyonu, kitle psikolojisini yönlendirme" teknikleriyle dikkati çekiyor.
Binali Bey,
"olgunluk", CHP'li İmamoğlu ise
"gençlik" sıfatları üzerinden tartıya çıkarılıyor.
Böyle anlarda
"siyasi bilgelik" ile
"siyasi ihtiras" arasında
rasyonel veya irrasyonel seçimler
gerçekleştiği -farklı ülke örneklerinden-
biliniyor.
Özetle...
Seçimin sonucunu 16 Haziran değil, 23 Haziran gecesi tayin edecek. Seçmen, iktidara karşı yeni bir muhalefet üretme arayışına girerek kantarın topuzuna ne kadar ince ayar verdiğini veya seçimsiz dönemin imkan ve fırsatlarını öncelerken sistemin rehabilitasyonunu ne kadar önemsediğini gösterecek!