Geçtiğimiz gün ana muhalefet partisinin seçim stratejisi ile ilgili çarpıcı değerlendirmeler duydum. CHP'deki fikir jimnastiği, Türkiye sosyolojisini anlamak bakımından dikkate değer. Genel siyasete ilişkin ağır başlıklar yerine yerel gündeme ve ekonomiye odaklanacağı anlaşılan CHP ve etrafındaki ittifakın analiz ettiği konularda benim kanaatim epeyce farklı.
Muhalefetin bazı argümanlarını, genel seçmen davranışı ile birlikte masaya yatırdığımızda bana göre şu sonuçlar çıkıyor:
Tek adamlık söylemi. Bu kavramlaştırma, muhalefetin aksine, seçimlerin kaderini belirleyen kesimlerde "
liderlik" algısı ile tezahür ediyor. Ülkenin karşılaştığı risk ve tehditlere karşı güçlü liderlikle meydan okunabileceği düşünülüyor.
Gençlerin, bilhassa muhafazakâr yeni kuşağın tepkiselliği iddiası. Evet, delikanlılık özü itibariyle sorgulama, hatta karşı çıkma dönemidir. Muhafazakâr demokrat çizginin günümüzdeki temsilcileri, anne ve babalarından farklılar ve öyle de olmalılar. Ama bu noktada olduğu öne sürülen tepkiselliği, ebeveynlerinin geçmişte uğradığı haksızlıkları unutma biçiminde okumamak lazım. Yani, oy verme davranışı, iktidara bir mesaj gönderme niteliğine dönüşmekten ziyade, "
Ben de siyasete katılır, savunduğum dönüşümü başarırım" motivasyonu üretiyor. Türkiye Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan ise onlar için "
rol model" olmayı sürdürüyor.
Ekonomik türbülansın muhtemel etkileri. Doğru. Enflasyon ve kurdaki artışın aile bütçesinden ticari hayata kadar ek faturası çıktı. Lakin AK Parti'nin 16 yılı boyunca şu ya da bu ölçekte kazanan gelir gruplarının, dış kaynaklı olduğuna inandığı ekonomik saldırılara karşı, dirençli tavır sergileyeceğini öngörmek gerekir. Söylenseler de günün sonunda onlar için "
eldeki bir daldaki ikiden daha iyi."
Yerel seçim, merkezi yönetimde istikrarsızlığa yol açmaz tezi... Seçmenlerin önemli bir bölümünün göz ardı etmediği bir gösterge var: "
Ankara'daki iktidara giden yol, İstanbul'dan geçer!" Büyükşehirlerdeki
olası denge değişiminin, siyasette
ağırlık merkezi değişimine,
zamanla istikrarsızlığa
ve sokak hareketlerine evrilmesi
endişesi seçmen çoğunluğunu,
son kertede duygusal
değil mantıklı seçeneklere
yöneltmekte...
Bütün bunlara rağmen... Her şey güllük gülistanlık olmadığına göre, "
Seçmen yaşadıkları ile siyasi iktidar arasında bir uyarı marjı oluşturmaz mı?" diye sorulacak olursa... Cevabı bence çok net. Seçmenin elinin ayarının kaçmasının Haziran 2015'te yarattığı travma toplumsal hafızalarda taze. Tam da bu nedenle, Erdoğan ve AK Parti'ye, 2019-2023 dönemi için seçimsiz 4 yıllık kredi açılıp, hesaplaşma veya takdirin, ileri tarihe bırakılması şaşırtıcı görülmemeli!