“Ben değişmeyeyim, herkes değişsin!” olmaz
Eylül ayı gerek yeni orta vadeli programın açıklanacak olması gerekse eğitim yılının başlaması nedeni ile kritik eşik. Üstelik okul harcamaları da hesaba katıldığında aile bütçeleri açısından en zorlu dönem de. Böyle bir ortamda dış siyasi kaynaklı kur türbülansını fırsata çevirmek isteyen, fiyatlarla oynayan ellerin yakılması devlete düşen görevler arasındadır. Piyasa ekonomisinin genel kuralları içinde devlet, prensip olarak fiyatlara müdahale etmez lakin düzenleyici ve denetleyici göreviyle tekelleşen alanlara da kayıtsız kalamaz. Ki eğitim ile ilgili giderlerin pek çoğu da bu kapsamda. Hele hele talebin doğal olarak arttığı aylarda.
Ülke, büyük bir sınamadan geçerken, sanki hiçbir şey olmamış gibi sorumsuz davranan, deyim yerinde ise fırsatı ganimet bilenlere, herkesin elinin taşın altında olduğunun hatırlatılması, hatta gösterilmesi bir gerekliliktir de.
Önümüzdeki haftadan itibaren Türkiye ekonomisi için yapısal dönüşüm günlerinin başladığını söyleyebiliriz. Yerleşik alışkanlıkların kırılması, devletten sade vatandaşa kadar verimlilik kültürünün hâkim kılınması, ertelenebilecek harcamalar nedeni ile borç altına girilmemesi, kısaca hesabın kitabın kalıcı olarak gözden geçirilmesi söz konusu olacak. Ancak bu davranış değişikliği, günü kurtarma adına değil, kalıcı olarak hayatımıza girecek. Harcamalarda öncelik, israftan kaçınma, borcu borçla çevirmekten vazgeçme, kazandığından ve hak ettiğinden fazlasını harcamayı bırakma... Hepsi her bireyin, her kurumun şapkayı önüne koyup düşünmesini gerektirecek. Devletten bir dizi tedbir almasını beklerken hane halklarının, firmaların bundan bağımsız hareket etmesini beklemek zaten mümkün değildir.
Özetle... Ekonomide vites değiştirilinceye kadar şikâyet etmek yerine günün gereklerine uyum sağlayanlar, yarınlarını teminat altına alır.
*******
"BEN DEĞİŞMEYEYİM, HERKES DEĞİŞSİN!" OLMAZ
Nesiller ve koşullar değişirken, milli köklere ve inanç kimliğine olan ihtiyaç da artmakta, ama bu değerler küresel etkileşim sürecinde hızla örselenmekte. Tarih ile bağını koparan, toprağı vatan yapan mücadeleyi unutan kuşakların bu coğrafyada yaşaması imkânsızdır. Çoğu zaman hamaset gibi sunulsa hatta küçümsense de Anadolu'daki bin yıllık varlığımız her çocuğun, her gencin atalarını tanıması ve ilham alması ile ebet müddet devam edecektir.
1071'i, Anadolu'nun kapılarının açılmasını, Malazgirt'i bir meydan muharebesinden çok öteye taşıyan da bu ruhtur. Malazgirt'i, Sarıkamış'ı, Çanakkale'yi, Dumlupınar'ı bilmeyen bugün karşılaştığı problemlerle baş edecek gücü de morali bulamaz.
İşte bu nedenledir ki liseyi bitirmeden önce her Türk genci Malazgirt'te uyanmalı, Sarıkamış'ın soğuğunda yürümeli, Çanakkale'deki siperlerde sabahlamalı, Sakarya'da Dumlupınar'daki kan ve gözyaşını iliklerinde hissetmelidir.
Yarın, Malazgirt Ovası'ndaki yürüyüş, bu büyük yolculuğun yeni bir adımını teşkil edecektir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bakan Fidan... Ve satır arası okumaları (26.11.2024)
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Nükleer savaş riski var, şaka değil (24.11.2024)
- Pandemi sonrası toplumun ruh sağlığı! (23.11.2024)
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)
- MİT, belediye takip eder mi? (09.11.2024)