Tarihi yüzleşme ışığında siyasi ve ekonomik istikrar!
14.04.2018, Cumartesi
Türkiye gerek küresel ve bölgesel gerekse iç gündem itibariyle büyük hesaplaşmalara sahne oluyor. Suriye sahasında devam eden bilek güreşi, asırlık ertelenmiş iddiaların süper güçlerce yeniden sahnelenmesinden ibaret. Tabii ki olan bu coğrafyanın masumlarına, bilhassa Müslümanlara oluyor.
Harita değişiklikleri, yönetim tasfiyeleri, etnik ve mezhebi fay hatlarının kırılması, "enerji ve sukaynakları ile ticaretyollarına hâkimiyet" mücadelesinin araçları olarak karşımıza çıkıyor.
Global aktörler, kritik kavşaktaki ülkelerde seçilmiş iktidarlardan, gücünü milletten alan liderlerden ve bu yöneticilerin milli çıkarlarının peşinde koşmasından hiç ama hiç hazzetmiyorlar. Demokratik ülkelerde vesayet odaklarını cesaretlendirmek yani meşru iktidarları asker veya yargı eliyle hizaya sokmak küresel güçlerin hep işine geliyor. İktidar ve sermaye dağılımını değiştirmeyi de vaat ettikleri bu yöntem sayesinde kendilerine gönüllü ortaklar da bulabiliyorlar. Ki 28 Şubat 1997'de, bin yıllık planlanan o karanlık süreç de bu büyük oyunun Türkiye'deki örneği olarak görülebilir. Çok şükür, büyük bedeller ödenme pahasına o günler geride kaldı.
***
Lakin bugüne geldiğimizde tarih bilincinden, Türkiye gerçeklerinden ve küresel denklemden kopuk yaşayamayız. Bir başka ifade ile her türlü tuzak ve tezgâhı görmek, bizleri rasyonel değerlendirmelerden ve tedbirli olma iradesinden uzaklaştırmamalı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın şahsında, beyanlarında ve haliyle uygulamalarında karşılık bulan politikalar ve toplumsal özgüvendeki artışın kalıcılığı, yapısal sistem değişikliği ve sürdürülebilir ekonomik şartlarda mümkün. Türkiyemizin gelecek tasavvuru, refah ve güvenlik arzusu, adil dünya arayışı, iç siyasi istikrara ve ekonomik dengelerin sağlamlığına bağlı.
Evet, bu sıralar yeni bir sınama ile karşı karşıyayız. Dışarıdan Türkiye gemisine vuran dalgaların büyüklüğü ile baş ederken içeride birbirimizle uğraşarak gemiyi sallamamalıyız. Dış şartların zorluğu, Türkiye'nin ezber bozan çıkışlarını frenleme kurguları, çok yönlü ve sinsi atakların sıklığı... Hepsinin üstesinden gelebiliriz.
Zira Türkiye ekonomisinin ve Türk milletinin bu tür rahatsızlıklara karşı hem bağışıklığı kuvvetli hem de yeterli rezervleri mevcut. Ama direncimiz sürekli test edilirken niçin belirsizlik pompalanmasına kayıtsız kalalım ki? Spekülatif yorumlara, filanca tarihe endeksli falanca rakamlara kapılıp gidenler eğer iyi niyetli iseler zarar edecekler, kötü niyetli iseler cezalarını çekecekler.
Buna kuşku yok. Ancak, başta da işaret ettiğim gibi rasyonaliteden ayrışamayız. Sağlıklı büyümeden, tek haneli enflasyondan, mali disiplinden, yönetilebilir cari açık çabasından vazgeçemeyiz. İşte bu nedenle son dönemde Türk özel sektörüne ve bankalara çok önemli bir görev düşüyor.
Malum bu aralar, Türkiye'nin önde gelen firmaları, kredi yeniden yapılandırma talebi ile konuşuluyor. Olağan sayılabilecek bu durumu, bankaların finansal yeterlilikleri ve geniş tabanlı kredilendirme kabiliyetlerinin önünde engel gibi sunan, mali dedikodu üreten odaklara karşı uyanık olmalıyız.
Ne kadar eleştirsek de bankalar, ekonominin en uç noktasına kan taşıyan can damarlarıdır. Bankacılık damarına basarak, ekonomi üzerinden Türkiye siyasetine şekil vereceklerini sananlara ders vermek duyarlı her vatandaşın boynunun borcudur!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.