Salih Müslüm provası ve Türkiye’ye dayatılacak senaryo
01.03.2018, Perşembe
Konuyu geçtiğimiz yıl ilk kez İngiliz yetkililer tartışmaya açmıştı. Ankara nezdinde nabız yoklamışlar, "Terörörgütü PKK ilePYD arasındaayrım yapar mısınız?" diye sormuşlar, kesin bir "Hayır" cevabı almışlardı.
Malum, PKK gerek ABD gerekse AB zemininde terör örgütü olarak kabul ediliyor.
Oysa PYD-YPG, bırakın terör örgütü sayılmayı, batı blokunun kendi eliyle ürettiği DEAŞ belasının, panzehiri gibi görülüyor. PYD, her bakımdan "himayeye mazhar" ortak kimliği ile uluslararası alanda giderek meşrulaştırılıyor ve Türkiye için dayatılacak bir seçenek olarak büyütülüyor. Yani, bugün Afrin başta olmak üzere dışarıda ve içeride yürütülen etkili terörle mücadele belli bir aşamaya geldikten sonra Türkiyemizin ne ile karşılaşacağını öngörerek karşı stratejiler üretmemiz mutlak zorunluluk haline geliyor.
Nitekim terör örgütü PYD'nin, sözde dış ilişkilerini koordine eden SalihMüslüm'ün, Türk istihbaratının etkili çalışması sonucu Çekya'nın başkenti Prag'da görüntülenmesi, Ankara'nın girişimi üzerine geçici olarak gözaltına alınması ve sonrasında yaşananlar, başlı başına bir ibret örneği oldu. Elleri kelepçeli halde mahkemeye çıkan Müslüm'ün, kameralara sırıtışı, nasıl bir özgüvene daha doğrusu korumaya sahip olduğunu gösteriyordu. Unutmayalım, bu şahıs kısa bir süre önce Brüksel, Strazburg ve Berlin'de şov yapmıştı. Alman Parlamentosu'nun Müslüm'e açılması nasıl tesadüf değilse, aynı Alman derin devletinin arka bahçesine dönüştürdüğü Çekya'da Müslüm için perde arkasında ağırlığını koyması da o kadar sürpriz değil. Zaten burada iki belirleyici husus ön plana çıkıyor: 1- AB üyeleri, Müslüm gibi bir aparatı kaybetmek istemediği gibi siyasi aktör olarak görünür gelecekte masaya oturtmayı, böylece Türkiye, Irak ve İran coğrafyasında maşa olarak kullanmayı hedefliyor! 2- İster ABD isterse AB olsun, -hatta Rusya bile bu denklemde istisna değilterör örgütü PKK-PYD lider kadrosu ile FETÖ mensuplarını Türkiye'ye iade ederek Ankara'nın, daha doğrusu küresel oyunda dengeleri değiştiren Recep TayyipErdoğan'ın elini güçlendirmek istemiyor!
***
Bütün bu veriler ışığında, kritik seçim takvimine giderken, dahili ve harici güvenlik hassasiyetinin üst düzeyde seyrettiği bir ortamda Türkiye'nin aynı anda birden çok noktaya dikkat etmesi önem taşıyor: Birincisi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yerli ve milli karakterinin pekiştirilmesi. Tabii ki Afrin'de artık bir an önce neticeye ulaşarak, sahadaki tuzakların Türkiye'yi yönetenlerin elini zayıflatmamasına özel özen gösterilmesi.
Türkiye Cumhuriyeti, kahraman vatan evlatları ile can pazarında, oldukça zor koşullarda harekât sürdürürken, diplomatik sahada da tahammül gücünü zorlayan bir dizi olayı aşmaya, baskıyı göğüslemeye çabalıyor. İkincisi, toplumsal duyarlılık, dayanışma ve bilincin orta uzun vadeye yayılması, yani uzun soluklu olması her zamankinden daha gerekli hale geliyor. Bugünkü milli birlik ve beraberliğin, Türkiye'nin tüm güney sınırları terörden temizleninceye kadar sürdürülebilir kılınması ayrı bir kamu diplomasisini gerektiriyor. Üçüncüsü, ekonomiye yönelik her türlü manipülatif girişim ve kontratağa karşı, özel bir "izleme ekibi" kurulması ihtiyacı doğuyor. Olağan dönemlere ilişkin koordinasyondan farklı olarak, Merkez Bankası, Hazine, Maliye ve BDDK arasında, birinci isimler düzeyinde veya belirlenen ikinci adamlar üzerinden anlık ve düzenli bilgi paylaşımı yapılması, risk sinyalleri alındığında, Cumhurbaşkanlığı düzeyinde meselenin ele alınıp, piyasa yönetimine ağırlık verilmesi gerekiyor!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.