Bir yılı daha tamamlarken iç ve dış siyasette iki konu gündemde özel yerini aldı. Aslında her iki konu da önceki yıldan stok sorun olarak devretmiş, 2017 içinde samimiyet testine dönüşmüştü. Dilersenizmeselenin önce içyönüne bakalım.
Anamuhalefet partisi CHP, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin ikircikli tutumun esiri olmuş durumda.
CHP'nin siyasi beyni ile yüreği ayrı çalışıyor.
CHP'nin aklına ipotek koyan genetik kodlar, 15 Temmuz için "kontrollüdarbe" iddiasına sıkı sıkı sarılıyor. Yani CHP liderliği, 15 Temmuz'da olup bitenlere inanmıyor, bir gecede yaşanmış bitmiş bir asayiş olayı gibi bakmayı sürdürüyor.
Ancak kamuoyunun sağduyulu yaklaşımı, 15 Temmuz hain darbe girişimini durduran şehitlerin aziz hatırası, gazilerin âhı CHP'yi yakıyor. İşte o zaman CHP yöneticileri taktik siyasi kimliğe bürünüyor. 15 Temmuz'un FETÖ'cü bir darbe olduğunu zoraki söyleyebiliyor. Darbeyi bastıran milletin azim ve kararlılığını ise vurgulamaktan adeta kaçınıyor. 15 Temmuz ihanetini değerlendirirken bir noktadan diğerine savruluyor.
CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu'nun darbe gecesi can verenşehitlerin, tankların önüne yatan gazilerinhukukuna sahip çıkmak yerine darbecileriçin icat edilen özel hukuka sahip çıkmasısadece basiretsizlikle açıklanabilecek birdurum mu? Bana göre, "hayır!"CHP Genel Başkanı, sanki 15Temmuz'un yapımcı ve yönetmenlerindenişaret bekler gibi. Milletin demokrasiyikoruyan ezici çoğunluğuna rağmen,bugünkü pozisyonda durmasının kolayizahı yok. Zaten son dönemde Ankara'dabir görünmez elin yine devrede olduğuhissediliyor. "Onlar!", 2019'u öylesine"önemsiyor", öylesine "ölüm kalımsavaşı gibi" görüyorlar ki "Gizli buluşmalar,nabız yoklamalar, kitleselanketler, kamuoyunu manipüle edecekhaberler, eski siyasiler ve bürokratlarlaplanlamalar vs!" Bütün bunların,15 Temmuz'da akamete uğratılansiyasal mühendislikten hatta kalkışmadanbağımsız olduğunu düşünmek saflık olur.
***
Meselenin dış yönünde ise ABD var.
Birleşik Devletler izlediği politikalarla geleneksel müttefik ilişkisi bir yana ancak husumet besleyen bir devletin yapabileceği türden faaliyetlerin içinde. Esasen işin bu bölümü Başbakan Binali Yıldırım'ın, Washington ziyaretinde ABD Başkan Yardımcısı Pence ile görüşmesinde de dile getirildi. Terör örgütü YPG'nin silahlandırılması, FETÖ'nün himaye edilmesi, Zarrab kumpası üzerinden Türkiye'yi baskı altına alma denemesi, gölge adamlar eliyle Türkiye'nin istikrarını sarsacak temaslar yürütülmesi vb. Bunları ABD tarafının reddedemediği ama ilişkileri normalleştirme teklifinde bulunduğu da bir gerçek.
Ve nihayet BM'deki Kudüs oylamasının sonuçları, derin ABD açısından Türkiye'yi yeniden değerlendirme gereğini ortaya çıkardı. Ve bu sayede suni vize krizi, istediği güvenceyi alamamasına rağmen ABD tarafından sonlandırıldı. Beyaz Saray'ın her şeye rağmen İzmir'deki Evangelist papazın serbest bırakılmasını istediğini, Türkiye'nin Katar'dan desteğini çekmesini telkin ettiğini, Rusya ve İran'la kurulan Suriye denklemine ilişkin detaylara hâkim olma beklentisini paylaştığını da göz ardı etmemek gerek. Netice... Zorlu ve sürprizlere açık bir yıl bizi bekliyor. Ekonomi her şeyden önce ve öncelikli konu olacak. Ötesi mi? Her türlü tuzağı aşabilecek milli bilinç ve siyasi irade mevcut. Ne de olsa "Kaderinüstünde bir kader var!" NOT: Sağlık, huzur, barış ve kardeşlikiçinde bir yıl dilerim. Gelecekgünler, geride bıraktığımızdan dahahayırlı ve mübarek olur inşallah.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.