15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında rol alan sivillere, adli idari ve mali sorumluluk yüklenemeyeceğine ilişkin düzenleme etrafındaki tartışmalar, pek çok şeyi gün ışığına çıkardı. Meselenin muhalefete bakan yüzü ile AK Parti iç dinamiklerini ilgilendiren epeyce yönü var. Ve tabii ki Cumhurbaşkanı'nın sistem içindeki yeri ve ağırlığının önemini gösteren bir tablo da söz konusu. Sırasıyla gidecek olursak...
Ana muhalefet partisinin, 15 Temmuz'u "
kontrollü darbe" olarak tanımlayan siyasi bilincinin canlılığını koruduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Darbe gerçeklerini inkâr etmeye dayalı alt bilinç de hemen dışa vurdu. CHP sözcüleri, sosyal medya manipülatörü müttefikleri ile kısmen kamuoyu oluştururken, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün, canlarını ortaya koyan sivil vatandaşlar sayesinde önlendiğini vurgulamaktan kaçındı.
İyi Parti kanadı, kimsenin aklına bile gelmemesi gereken "
iç savaş" söylemi ile gündemde yer kapmaya çalıştı. Bu demek oluyor ki İyi Parti siyasal projesinin mühendisleri, toplumsal kutuplaşma iddiası ile başlatılan kampanyayı, -Allah muhafaza- iç savaş senaryosuna uzanan bir düzlemde devam ettirecek kadar çılgın karakterde!
HDP için değerlendirilecek fazla bir şey yok. Onlar, çözüm sürecini istismar etmenin, terörden güç devşirme şımarıklığının yol açtığı ağır sorunların travmasını atlatabilmiş, yeni yol haritası çizebilmiş değil.
MHP bu noktada en net parti konumunda idi. Darbenin önünü ve arkasını titizlikle analiz eden MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli, ilk anlarda AK Parti yönetiminden bile gelmeyen keskin tavrı sergiledi. FETÖ ile mücadele önceliğinin altını çizdi ve darbe üretebilecek her türlü faktörün köküne kadar temizlenmesini her türlü tartışmanın önünde tuttuğunu belirtti.
***
AK Parti'ye bakmadan önce, 11. Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün paylaşımlarına değinmekte de yarar var. Sn. Gül, geleneksel "
orta yolcu" yaklaşımını sürdürmekle kalmadı hem AK Parti karşıtı kitleye hem de AK Parti içindeki kimi unsurlara mesaj göndermeyi denedi. Bu duruş, gerek 2019 gerekse sonrası bakımından artık kaçınılmaz kırılma ve karşılaşmaya işaret niteliğindeydi.
Ve AK Parti... Detaylı analizden önce, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın devletin zirvesinde sorun çözme stiline ilişkin bir özet nakledeyim:
"
Cumhurbaşkanı'na bir iş geliyorsa demek ki çözecek merci orası. O da gerekli uyarısını veya müdahalesini yapıyor. Gelsin bize, biz de çözelim.
Hiç olmazsa çözecek bir merci var. Ya bir de o olmasa ne olacaktı?"
Son KHK üzerinden koparılan fırtına
da teyit etti ki Cumhurbaşkanı Erdoğan,
AK Parti'de, Hükümet'te ve siyasette
"
ahengin, sürdürülebilir dengenin ana aktörü." Kritik bir konuda,
Cumhurbaşkanı'nın devrede yoksa
veya Cumhurbaşkanı ile yeterli derinlikte
istişare edilmemişse, AK Parti dağınıklık
yaşayabiliyor. Sivillere yargısal muafiyet
getiren hükmün tartışması da gösterdi
ki Başbakan'ın açıklamaları ortamdaki
zihni bulanıklığı gecikmeli giderebiliyor,
bazı bakanlar ve milletvekilleri gel-gitli
konuşabiliyor. Parti ve hükümet sözcüsünün
aldığı inisiyatif ise büyük dalgayı
kesmeye yetmeyebiliyor. İşte bu nedenle
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne
geçiş döneminin iyi değerlendirilmesi bilhassa
Külliye ile Parti yönetimi arasında
doğrusal ve etkili mekanizmalar kurulması
mutlak zaruret arz ediyor.