BM Genel Kurulu'nun Kudüs kararı da gösterdi ki "yeni bir dünya kuruluyor!" Henüz emekleme aşamasında olsa da yeni dünya düzeni arayışı bir dip dalgaya dönüşüyor. Küresel toplumdaki büyük kırılmayı gören ülkeler ise farklı arayışlara giriyor. Örneğin, Türkiye geleneksel katı dış politikasını esnetmeye, "adalet" ilkesi temelinde "çoklu ve çok yönlü ittifaklar" düzleminde yeniden inşa etmeye çalışıyor. Pekiya diğer ülkeler?
Herkes ya pozisyonunu koruma veya alan genişletme uğraşında... İngiltere'nin AB'den çıkış planını, Birleşik Krallık'ın kadim müttefiki ABD'ye rağmen Ortadoğu'daki sürpriz açılımlarını, Almanya'nın Avrupa patronluğu hedefine uygun adımlarını, Fransa'nın çekirdek Avrupa'ya dönüş formülünü, Çin'in "dengeliilişki- dengeli ticaret" yaklaşımını, askeri güç olarak Rusya'nın bir kez daha sahne almasını, devlet altı yapıların bölgesel krizlerdeki rolünü, devlet- toplum makasının açıldığı Körfez ülkelerindeki taban baskısını başka türlü açıklamak mümkün mü?
Kuşkusuz her coğrafyanın ve milletin kendine özgü koşulları ve zorlukları var. Lakin 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan sistem, küresel toplumun geldiği düzeyi karşılamaya yetmiyor. Sistemi sorgulayan, başını kaldıran ülkeler eskisi gibi ezilemiyor.
***
Alman sosyolog Ulrich Beck'in işaret ettiği "kolektif riyakârlık" kavramı, küresel toplumun insani, ahlaki ve vicdani sorgulama gerektiren anlarına damgasını vuruyor. İkiyüzlü siyaset, ikiyüzlü devlet, ikiyüzlü söylem, ikiyüzlü karar... Ve bütün bunları "askeriveya parasal güçle" dayatan ülkeler. Güçlünün haklı olduğunu savunan ve tezlerini zorla kabul ettiren bu model küresel aktörleri de devletleri de kurumları da taşıyamıyor. İşte bu noktada Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, "Dünya 'beş'tenbüyüktür. 'Bir'den, haydi haydi büyüktür" söylemi, küresel toplumun arayışları ile bir noktada kesişiyor. Halihazırda sistemi sorgulayan az, sistem önerisi getiren liderlik çok daha az olsa da "insanlığın ortak sesi" en dar frekanstan en geniş banda kadar yayılıyor. Modern devlet, kendi bireylerini de küresel sistemin bireylerini de yeterince tatmin edemiyor. Teknoloji ve iletişim sistemleri, özgün toplumunu inşa ediyor!
***
Önceki gün "Türkiye-AB Sivil ToplumBuluşmaları" kapsamında Paris'te, Fransızmeslektaşlarla buluştuk. Avrupa'nın ortakgeleceğini ele aldık. Fransız gazetecilergenelde bizi dinlemek istediklerini söylediler. Abartmıyorum, "epeyce yeni bilgi deedindiler!" Fransız meslektaşların, AlmanŞansölyesi için "Nazi" tanımlaması yapıldığıyönündeki takıntıları bana biraz şaşırtıcıgeldi. Toplantıya katılan bizler, "savunmakonumunda" olmadığımızı vurguladıktansonra, Alman devletinin Türkiye'dekireferanduma taraf hale geldiğini hatırlattık. Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarının siyasal haklarını kullanmalarının ve demokratik faaliyetlerinin engellendiğini belirttik. "Türkiye Cumhurbaşkanı da bu tutumunNazi dönemi uygulamalarını çağrıştırdığınıifade etti" diyerek, onlara değişikbir pencere açtık. Nihayetinde içlerindenbiri, "Avrupalı bir lidere 'Nazi' denmesindende 'Avrupa'da sorun İslam'dır' denmesindende rahatsızız" çizgisine geldi. Gayetmedeni bir ortamda cereyan eden fikir paylaşımıgösterdi ki Avrupa iyice içine kapanmaküzere. Aşırı sağı besleyen güvenlikçi politikalarahayli geniş yollar açmış. Küresel bağlamdayükselen işbirliklerinin Avrupa'nın göreceliüstünlüğünü sarsmakta olduğunu tüm yönleriile fark edememiş.
Temaslarımızın neticesi ne mi oldu? Benim anlatımımla... "Korkulara yenikdüşenler kaybedecek. Adil dünya isteyenve cesaret gösterenler kazanacak!"
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.