Vatandaşın onca işi arasında TBMM'ye odaklanıp, bütçe görüşmelerini izlemesinin güç olduğunu kabul ediyorum. Ama hiç olmazsa akşam dizilerinden sonra bir yarım saat TRT üzerinden devam eden yayınlara bakılmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'de siyaset yapma biçimini göstermesi, muhalefetin kalibresini ortaya koyması bakımından ibretlik tablolar söz konusu.
Bütçeler, iktidar açısından muhasebe, muhalefet açısından umut olma fırsatıdır.
Gel gör ki güncel durum iç açıcı değil.
Madalyonun "ana muhalefet" ve "iktidar" yüzüne ayrı ayrı bakacak olursak... Ana muhalefet partisi, gerçek manada dersine çalışmıyor. Ülke meselelerini kişiselleştiriyor. Dedikodu, duyum hatta iftiraları gerçek diye sunabiliyor.
Somut çözüm önerileri yerine polemiğe sarılıyor. Kamuoyu algısını çarpıtıp olguları değiştirmeyi deniyor. Gayretli birkaç muhalefet milletvekilinin dikkat çektiği anlamlı konular ise parti yöneticilerinin yanlışları arasında kayboluyor!
***
Muhalefet, ekranların açık olduğunu bildiği anlarda hırçınlaşıyor. Tansiyonu yüksek tutuyor. Beyin gücü ve fikirler yerine bilek gücü ve gövdeler yarışıyor.
Gazi Meclis'in saygınlığı zedeleniyor.
Siyaset kurumuna duyulan güven örseleniyor.
Siyasetçinin itibarı erozyona uğratılıyor. Daha önemlisi... Partileri farklı da olsa milletten yetki almış isimlerin, gerektiğinde bir ortak paydada buluşması beklentisi karşılanamıyor. Siyaset kurumu sadece yas günlerinde ve çoğu kez zoraki bir araya gelebiliyor. "Milli çıkar" ilkesi siyaset üstü yaklaşımla yani devlet adamlığı kriteri ile ele alınamıyor. Siyasi rekabet, siyasi hasımlığa dönüştükçe ülke menfaatine dair hassas hususlar, ortalığa saçılıyor. Dostların üzüldüğü, düşmanların sevindiği olaylara tanıklık ediliyor. Peki ama neden?
Çünkü... Ana muhalefet sahada varlığını yeterince hissettiremiyor. Vatandaşta heyecan dalgası yaratamıyor. İktidar alternatifi olmaya çalışmak yerine mevcut iktidarı yok etmeyi hedefine koyuyor.
"Amaca ulaşmak için her aracımubah" sayıyor. Örneğin CHP, FETÖimalatı kâğıtlara dört elle sarılabiliyor.
Siyasetini bu mimari üzerine kurabiliyor.
CHP-FETÖ binası çökünce, bu kez laf kalabalığı ile zamana oynanıyor.
Elbette, muhalefet iktidarın yanlışlarını ortaya koyacak ve eleştirecek. Bu, demokrasinin mutlak gerekliliği. Lakin sadece iktidarın icraatlarını kovalamaya çalışan muhalefet, o sırada kitlelerdeki sosyolojik değişimi, beklenti ve istekleri ıskalıyor. Millet adına yola çıktığını ileri sürerken milletin bambaşka bir aşamada olduğunu fark edemiyor. Millet hep bir adım önde gidiyor. Yani, muhalefet geriden geliyor, geçmişe bakarken geleceği yakalayamıyor. İktidar grubunu soracak olursanız... Aslında ayrı ve uzun bir yazı konusu. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim...
Parti disiplini ve lidere sadakatte şüphe yok. Ama "kolaycılık" onları da etkisi altına alabiliyor. Muhalefete laf yetiştirme telaşı, siyaset enerjisini boşa harcatıyor.
Vekiller, yeni sisteme uyum sağlamak için pro-aktif olmak yerine ya "hazırreçeteyi" bekliyor ya da "bürokratikönerileri" veri kabul edebiliyor. O zaman da siyasetçi devleti yönetmek yerine tuhaf bir devletçilik akımına kapılabiliyor. Özetle... Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vesilesi ile Türkiye'de siyaset yapma tarzının ve devlet yönetimi anlayışının kökten değişmesi gerekiyor!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.