Türkiye'nin, benzeri farklı tarihlerde de sergilenen "kur-faiz operasyonu" ile karşı karşıya kaldığı bir gerçek. Hemen belirteyim, "komplo teorisinden" bahsedecek veya "bize düşmanlar" gerekçesini ileri sürecek değilim. Ama gerçekler; dış kaynaklı ve iç işbirlikçi bir kurguya işaret ediyor.
Kur şokuna karşı, Merkez Bankası elinden geleni yapıyor, döviz likiditesi üretiyor. Fiyatlar genel seviyesinin yüksek seyrettiği ancak yerli piyasanın yeterince canlı olmadığı bu ortamda faiz tuzağına düşmemeye çalışıyor. Artık bu tabloya, kamu maliyesinin de destek vermesi, BDDK'nın daha etkin çözümler geliştirmesi ve politik risklerin ekonomi üzerindeki yansımalarının da azaltılması gerekiyor.
Örneğin Almanya... Sıkıntılı gündem maddeleri nedeni ile Türkiye- Almanya ilişkileri limoni. Alman Dışişleri Bakanı Gabriel'in sürpriz Antalya ziyareti de önemli. Ama derin Almanya'nın kredi limitleri ve proje finansmanı boyutunda Türkiye'ye örtülü baskı kurduğu inkâr edilemez. Kur spekülasyonunda Almanya merkezli değerlendirme ve beyanların belirgin etkisi olduğu açık.
Örneğin ABD... Halkbank markasına yönelik adli görünümlü ama siyasi hedefli kumpasın her gün ilginç bir sayfasına hatta psikolojik harekâtına tanık oluyoruz. Halihazırda biliyoruz ki tüm tezgâha rağmen Türk kamu yöneticileri ve yetkilileri ile ilgili Amerikan hukuk sistemi standartlarında delil ya da ifade söz konusu değil. Oysa kimi ABD gazeteleri aksine hava basarak Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
Ve tabii ki madalyonun Türkiye yüzü... Yabancı analistlerle temaslarında, bilerek veya bilmeyerek(!) aceleci yorumlarda bulunan aktörler... Artık onların da şeffaf olma zamanı geldi. Türkiye hakkında kimin ne dediğini, gerekçeleri ile bilmek bu milletin hakkı. Karnından konuşanlarla, beyninden konuşanların kim olduğu bilinsin ki Türkiye'nin ekonomik itibarına ne kadar katkı sağlandığı, ne kadar hatalı değerlendirme yapıldığı da anlaşılsın.
*************************
AB İLE "SİVİL TOPLUM DİYALOĞU"
AB süreci o kadar çaptan düştü ki ileride karşılaşacağımız sorunları da işe yarar reçeteleri de ikinci plana bırakmaya başladık. Geçenlerde AB Bakanı Ömer Çelik'in kritik bir tespiti dikkatimi çekti. Çelik dedi ki... "Avrupa'daki aşırı sağ, terörize harekete dönüşerek orada yaşayan Müslümanlar için tehdit haline gelebilir!"
Bugün, ırkçı karakterdeki Avrupalı figürlerin çıkardıkları olaylar, onları himaye eden devletlerin akıl tutulması büyük bir felaketin habercisi gibi. Balkanlar da yeni gerilimlere gebe!
Bu şartlar altında dahi Türkiye'ye düşen bir görev var. Avrupa'nın geleceğini düşünen sağduyulu kesimleri ön plana çıkarmak. Türkiye-AB perspektifini güçlendirecek reçete, "Sivil Toplum Diyaloğu"ndan geçiyor. AB, son 10 yılda bu amaçla 42.5 milyon avro hibe verdi ve 600'ün üzerinde STK'ya ulaştı. AB Bakanlığı da 2020'ye kadar 190 milyon avro mali desteğe erişimi sağlayacak. Almanya'nın başını çektiği bir grup ülke Türkiye-AB bağını kesmeye uğraşırken sivil gündemin ve finansal kanalların açık tutulması iki tarafın da yararına. Sivil demişken... Bu şapka altında Türkiye karşıtı faaliyetlerin himaye edilmesinden söz etmediğimizi de kayda geçirelim!