3 yıl önceki senaryo ve “ahlaki üstünlük”
Uzun değerlendirmelerden sonra -o tarihte Başbakan olan- Tayyip Erdoğan, ezberini bildiği isimler dışında, çok güvendiği isimlere de tek tek önerisini sordu. Cevap aynı idi...
"Kısa vadeli faizlerin artması lazım!"
Erdoğan, tahmin ettiği ama hayata geçmesini hiç de istemediği bu seçenek karşısında, yakın çalışma arkadaşlarına, "Siz bilirsiniz ama yanlış yapıyorsunuz!" dedi. Üstelik faizin kaç puan artacağına dair sorusuna açık ve net yanıt da alamamıştı.
Sadece, 2-2.5 puanlık faiz düzenlemesi ile piyasalardaki tansiyonun düşürüleceği öngörüsü vardı. Ertesi gün Merkez, 4.5-5 puanlık "şok faiz artışı" ile sahneye çıktı. Bu oran, piyasa beklentilerinin de üstünde idi. Güya, Merkez Bankası önden yüklemeli yüksek faiz artışı ile kuru yatıştıracak, sonra en geç 6 ay içinde kademeli faiz indirimine giderek, piyasalara sürekli işlerin yolunda gittiği mesajı verecekti. Lakin evdeki hesap çarşıya uymadı.
3 yıl önce bugünlerde Türkiye, "düşük kur- yüksek faiz" sarmalına sokuldu!
Yine Merkez Bankası'nın karar alma kabiliyeti tartışmaya açılmakta. Tarihi referandum öncesi yine siyasi risk algısı pompalanmakta.
Hele bunlardan biri var ki... Akıl almaz! Alman Commerzbank'ın son analizinden söz ediyorum. Neymiş efendim?
Referandumdan "evet" çıkarsa Türkiye'de "one man" -tek adam- süreci başlayacakmış.
"Hayır" çıkarsa Türkiye'de siyasi kaos yaşanacakmış. E, pes doğrusu! Tam anlamıyla "suyumu bulandırıyorsun" bahanesi. Merkez Bankası, piyasaya teslim olmadığı için rahatsızlıklarını gizlemiyorlar.
Ekonomik olmaktan çok siyasi gerekçeler ileri sürerek, ülkenin genel görünümünü bozacak yorum ve değerlendirmeleri sağanak yağmur misali yağdırıyorlar. Ne ıslanmamak mümkün ne de yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak!
Ekonominin geleceği için, reel sektör için, istihdam için atılan adımların, kızgın tavaya dökülen bir damla su misali buharlaşıp gitmesine izin vermemelidir. Yapılanları ve yapılmak istenenleri, masa başındaki birkaç analistin dünya görüşüne, klişe raporlarına kurban etmemelidir. Yani, defansta kalmak yerine atağa kalkmalıdır. Neden?
Çünkü, "ahlaki üstünlük" Türkiye'dedir.
Öğrendiğime göre, Merkez Bankası yönetimi, şubattan itibaren Londra ve New York başta olmak üzere önemli finans merkezlerine bizzat giderek ilk ağızdan bilgilendirme toplantıları yapmayı planlıyormuş. Doğru, hatta geç bile kalınmış bir karar bu. "İkna olurlar mı?" diye endişelenmeden, Türkiye'deki dönüşümü, ekonomik özgürlük çabasını, küresel sistemle eşit ve adil entegrasyon arayışını bıkıp usanmadan anlatmak lazım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- DEM-İmralı... Devlet aklı... İhtiyat! (28.11.2024)
- Bakan Fidan... Ve satır arası okumaları (26.11.2024)
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Nükleer savaş riski var, şaka değil (24.11.2024)
- Pandemi sonrası toplumun ruh sağlığı! (23.11.2024)
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)