Faiz baskısı... Sandığın kaderi!
Merkez Bankası'nın bugün gerçekleşecek Para Politikası Kurulu toplantısını, 24 Ocak (1980) Kararları ile eşit tutacak yorumlara bile rastlanıyor.
Dertleri varsa yoksa "faiz!" Daha doğrusu, Merkez Bankası'nı "faiz artışına zorlayıp", bir nevi "bağımsızlık ispatını" test etmek!
Oysa Ankara, ekonomideki gelişmeleri özellikle referandum süreciyle ilişkisi nedeni ile her zamankinden daha dikkatli izliyor. Bu dikkat ve özen içinde Merkez Bankası'nın, politika araçlarını kullanım konusundaki bağımsızlığına halel getirecek bir dil kullanmamaya gayret gösteriyor.
Tabii ki Cumhurbaşkanı ve Hükümet'in, "büyüme duyarlı" yaklaşımlarında "faiz" öteden beri "risk unsuru" olarak anlatılıyor.
Öyle olmaya da devam edecek.
Lakin bu anlatımı, yani "yüksek faize yönelik eleştiriyi", Merkez Bankası'nın karar esnekliğini katılaştıran bir tutum olarak görmemek gerek.
"Piyasa profesyoneli" denilen etkili azınlık ile onların sözcülerinin benim değerlendirmeme kategorik karşı çıktıkları, Ankara'yı anlamak yerine "dize getirmek!" istedikleri ise bir sır değil.
Veya salt faiz artışına rağmen, kurda iddia edilen dengelenme olmazsa, bu durumu ezberci bir yaklaşımla şu riske ya da bu riske bağlama kolaycılığından kurtulmak için her aracın kullanıldığından emin olmak da gerekir.
Ki Merkez Bankası'nın kurumsal imkân ve kabiliyetlerinin yanı sıra önerdiği reçete de budur. Nitekim döviz talebini azaltacak, dönemsel baskıyı öteleyecek, TL kullanımını teşvik edecek, kur riskini dağıtacak, özel sektörü soluklandıracak bir dizi karar son dönemde devreye girdi.
"Merkez Bankası faiz artırır mı?" Çok açık söylüyorum, Merkez Bankası'nın elini kimse tutmuyor. Artırması gerekiyorsa artırır. Ama faiz artışını, kuru durdurma hamlesi olarak görmekten ziyade, TL'nin reel getirisi üzerinden okumak daha doğru olur. TL likiditesini kısarak döviz talebini yönetme çabası ile faiz ayarlamasına giderek finansa erişimi pahalılaştırma tercihi arasında patinaj da yapılmamalı. Zira mutlak gerekli olan husus, "fiyat istikrarı, finansal istikrar ve ekonomik büyüme" arasındaki hayati ilişkiyi sürdürülebilir kılmak.
İşte bu yüzden...
Israrla söylüyoruz...
"Merkez Bankası'na güvenelim.
Ve bırakalım Banka işini yapsın. Bu arada kamudan firmalara, hane halklarından bankalara kadar her kesim de kendisine ayna tutarak sorumluluklarının gereğini yerine getirsin." Aile bütçesinden şirket bilançolarına kadar alınabilecek o kadar çok tedbir var ki...
Gün, referandum sandığını sabote edecek ekonomik oyunları bozabilme dirayeti kadar, vatansever her kişi ve kuruluşun iç muhasebesini de yaparak tedbirli ve moralli davranma günüdür!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- DEM-İmralı... Devlet aklı... İhtiyat! (28.11.2024)
- Bakan Fidan... Ve satır arası okumaları (26.11.2024)
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Nükleer savaş riski var, şaka değil (24.11.2024)
- Pandemi sonrası toplumun ruh sağlığı! (23.11.2024)
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)