"
Anayasa görüşmeleri nasıl gidiyor?" diye sorulduğunda cevaplarımız "
içerikten" ziyade "
şekille" ilgili oluyor. Niye?
Çünkü günlerdir "
sistem tartışması yapılmıyor" da ondan. Milletvekilleri ile genel gözlemlerimiz de iç açıcı değil. Örneğin, önceki akşam bir milletvekili, kendisine gelen özel mesajı gösterdi:
"
Sayın vekilim aman dikkat! Bu gece Genel Kurul'da Ankara Milletvekili filanca ile siz hedef alınacaksınız!"
O derece tuhaf yani.
Anayasayı, Türkiye'nin geleceğini konuşması beklenen isimlere, "
Şiddete uğrayabilirsiniz uyarısında" bulunulması ibretlik aslında!
***
Yine o gece Başbakan Sn.
Binali Yıldırım'la Meclis kulisinde sohbet ediyorduk.
Bir ara Sn. Başbakan'a, sosyal medyadan paylaşılan alt alta eklenmiş iki fotoğraf gösterildi.
İlk karede, CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "
TV'lerde izleyin, anayasaya nasıl karşı çıkacağımızı görün"
mealindeki sözü vardı. İkinci karede ise
Başbakan Yıldırım'ın muhalefet kulisine sürpriz
ziyareti ve Kemal Bey'le çay sohbetinden
sempati uyandıran bir kesit. Sert muhalefetten,
koyu sohbete uzanan çizgi, sanırım CHP kulisinde
farklı şekilde yankılandı. Muhalefet edemediğini
düşünen organize isimler, kürsü işgaline
yöneldi. Meclis'in tadını kaçırdı. Milletin
gözü önünde kötü bir sınav verdi.
***
Muhalefet açığını Meclis'i arenaya çevirerek telafi edeceğini sanan zihniyet sadece siyasi yetersizlikle malul değil. Aynı zamanda, bahar aylarındaki referandum sonrasında ortaya çıkacak tabloya göre, CHP içinde "
liderlik provasına" da soyunmakta.
Yani... Tribünlere de oynamakta. Oysa bu planın tutması imkânsız. Sebebi çok açık. Eski Türkiye'de başarısız lider koltuğunu koruyabiliyordu!
Yeni Türkiye'de ise Cumhurbaşkanlığı yarışına girmeye cesaret edemeyenin, yarışa girip de kaybedenin liderlik iddiası kalmayacak.
Eksikliklerine rağmen getirilmek istenen Cumhurbaşkanlığı sisteminin hayırlı yanlarından biri de "
siyasetin yeniden inşasına zemin hazırlaması" olacak. Başaramayan bırakacak. Programı, projesi olan, ekip kuran, halkı ikna eden, toplumun farklı kesimlerini bir ideal etrafında buluşturanlar ise yeni dönemin siyasetçileri olarak ön plana çıkacak. İşte bu sayede, siyasette asimetri giderek azalacak.
Siyaset dışı unsurlardan medet umma anlayışı tarihe gömülecek. Sadece millete güvenerek ve millet önünde hesap vermeyi göze alarak siyaset üretme biçimi kurumsallaşacak.
***
Çok geriye gitmeye gerek yok. 15 Temmuz gecesi taraflı tarafsız herkes devleti sarsan o kriz anında Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın liderliğinin mutlak önemini ve değerini gördü. Erdoğan'la marazi seviyede uğraşan kesimler bile "
İyi ki darbeye karşı koydu" diyebildi. Benim, "
15 Temmuz sosyolojisi" olarak adlandırdığım, milli bilinç ve milli irade karakteristiği, Meclis'teki suni çekişmelerin çok ötesinde sonuçlar üretmeye aday. Nitekim önceki geceki sohbette Başbakan Yıldırım, cep telefonunu bana uzattı ve kız torunlarından birinin, tüm doğallığı içinde kayda alınan tertemiz konuşmasını dinletti.
Gözlerindeki zekâ pırıltısına eşlik eden, çocuk kalbinin saflığı ile anlatıyordu... Kötü adamların ülkemize savaş açtığını, iyi insanların onlarla mücadele ettiğini ve kazandıklarını... "
Allah da yardım etti. Dedem de elinden geleni yaptı" diye devam ediyordu o etkileyici görüntüler. Emin olun, bir TV kanalında 5 dakika yayınlansa, anayasa tartışmalarının kalitesi ile Türkiye'nin gelecek yürüyüşünün kalibresi arasındaki büyük fark tescil olur.