Rusya Devlet Başkanı Putin, 15 ülkeden gazeteciyle masa başında bir araya geldi.
Putin, Anadolu Ajansı'ndan Yusuf Özhan'ın "Gazze'de ne yapacaksınız?" sorusunu özetle şöyle cevapladı:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çok acil ve uzun süredir devam eden sorunu çözmek için etkin çabalar sarf ettiğini biliyoruz... Kendi açımızdan, İsrail'le uzun süredir devam eden ilişkilerimizi de göz önünde bulundurarak, Rusya'nın bu durumu çözmek için yapabileceği her şeyi yapmaya hazırız."
Evet, tüm Batı Bloku'nu askeri, siyasi, ekonomik, kültürel olarak topyekûn karşısına alan Putin, İsrail'in soykırımı karşısında aldığı tavırla Avrupalı bir parlamenterin "hoşgörüsünü" aratmıyor.
Elbette Filistin meselesinde içinden junior Bush çıkan Trump kadar ileri gitmiyor. Ama Putin'in bugüne kadar çizdiği paradigmayı düşününce bu naifliğe şaşırmamak mümkün mü?
Öyle ya, Ukrayna batı cephesiyse, daha dün ABD'nin 25 tane F-35 göndermeye onay verdiği İsrail'in Gazze'de açtığı savaş ne?
Bu vicdanla falan ilgili bir soru değil elbette. Putin'in stratejisini merak ediyorum.
Eğer İsrail, Gazze'de "başarırsa" bunun ABD'nin bölgedeki hegemonyasını Rusya ve Çin aleyhine güçlendireceğini düşünmüyor mu?
Başkan diplomasi yapıyorsa da Türkiye'nin Ukrayna krizinde izlediği ve Rusya'ya soluk aldıran denge politikasının altını neden şu sözlerle çizme ihtiyacı duyuyor:
"Dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var. Türkiye, Ukrayna ile bazı alanlarda işbirliği yaparken, Ukrayna, Türkiye'ye gaz taşıyan boru hatlarını vurmaya çalışıyor. Bu bir şaka veya herhangi bir şekilde abartma değil. Rus ordusunun elektronik harp sistemleri tarafından iki insansız hava aracı düşürüldü ve Karadeniz sahilindeki gaz pompalama istasyonunun yanına düştü. Lütfen dostumuz Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bu konu hakkındaki gerçeklerle ilgili bilgi verin."
Erdoğan, dışarıya ve içeride Rusya ile ilişkileri gözden geçirme, Akkuyu'yu durdurma gibi vaatlerde bulunan muhalefet ittifakına rağmen Batı'nın kayığına binmedi. Üstelik ustalıkla uyguladığı 3. yol, denge politikası Batı'da da kabul gördü. Hâlâ da pozisyonunu koruyor.
Eğer dikkat çekmek istediğiniz yeni doğan bir durumsa ve iletişimde sorun yaşıyorsanız da gelin artık, muhatabınıza son durumu bizzat anlatın.
Ertele ertele nereye kadar, altı üstü iki saatlik yol Sayın Başkan.
***
ERDOĞAN-AKŞENER GÖRÜŞMESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meral Akşener'i kabul etti. 40 dakika süren görüşmede ne konuştuklarına dair iddialar havada uçuşuyor.
Biri Akşener'e cumhurbaşkanlığı yardımcılığı teklif edildiğini söylüyor, diğeri Meral Hanım'ın oğlu için Paris Büyükelçiliği'ni istediğini...
"Akşener'e partisinin başındayken yapılmayan yardımcılık teklifi emekliye ayrılınca neden yapılsın, yapılsa böyle mi yapılır?" sorusu akıllarına bile gelmiyor.
Nasıl olsa atış da serbest, kimse dün şunu demiştin demiyor. E zaten biliyorsunuz, düzenli aralıklarla analizlerinden ötürü özür dileyip "Aptallık etmişim" diye nedamet getirmeyi de alışkanlık edinmişler.
Daha fenası, Meral Hanım gibi siyasi bir karakterin, ülkenin bir numarasıyla kameralar önünde el sıkıştığı görüşmede oğluna torpil isteyebileceği de hayatlarının doğal akışında normal olmalı ki akıllarına yatıyor.
***
TÜRKİYE'DE GENÇLER AŞIRI SAĞA KAYIYOR
Oksijen Gazetesi, sürmanşetten "Avrupa'da gençler neden sağa kayıyor?" diye soruyordu.
İstanbul'un zengin semtlerindeki tezgâhlarda rastladığım solcu Oksijen'in sağı Türkiye'de nereye düşer biliyorsunuz işte.
Ne var ki, bir zamanlar Aydın Doğan sponsorluğunda pazar sabahları haybeden solculuk yapan Radikal 2'nin muadili olan gazetenin Avrupa'daki aşırı sağı teşhis ederken gözettiği kriterler doğru.
Sığınmacı karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, mikro milliyetçilik, İslamofobi vs. dünyada sağın alametifarikası.
Bizde ise bu görüşlere sahip olan gençlerin alayı son seçimlerde yabancıları gönderme vaadinde bulunan ittifaka oylarını verdiler.
Şimdi 31 Mart seçimlerini solun yükselişi olarak okuyan Oksijen'e ve gazeteye 40 TL veren seçkin okurlarına soralım:
Gençlerin mi başı dönüyor sizin mi?