14 Mayıs seçim sonuçları sadece Türkiye'yi yanlış analiz eden siyasetçilere değil, beklentilerini analiz diye sunan akademisyenlere, araştırma şirketlerine ve tabii kanaat önderi havasında sabah akşam televizyonlarda yorum yapan gazetecilere de ağır bir tokat oldu.
Onların rehberlik ettiği sosyalist sol, sol görünümlü CHP ve HDP, onlara siyasetmühendisliğiyle eklemlenen İyi Parti dâhil sağ siyasi partilerin hepsi sınıfta kaldı.
Yabancı analizcilerin deyimiyle ikinci tura "kimlik nakli"yle gidilmesi bile sonucu değiştirmeyecek.
Sağ veya sol muhalefette toplumu doğru okumayan, analiz edemeyen bir "seküler" aydınlar sınıfı oluştu. Bir iki gazeteci dışında "Hata yaptık" diyen de yok.
Sürekli kaybeden bu çevreleri hataya sürükleyen ise Başkan Erdoğan siyasetini doğru analiz edememeleri... Bu yüzden 21 yıl sonra, "Hâlâ AK Parti nasıl kazanır?" diye şaşkınlıklarını gizleyemiyor, hatta "yeni nesil siyasetçi" diye pazarlanan Ekrem İmamoğlu, "Oy çalıyorlar" yalanına sığınıyor.
Oysa bugünkü başarının arkasında da yine toplumu ve içinden geçilen tarihi süreci doğru analiz etme gerçeği var
Mesela, Türkiye'nin küresel bir abluka yaşadığı konusu klasik bir "dış güçler" uydurması mı yoksa gerçek bir emperyalistkuşatma mı? Gelin bu sorunun cevabını yaklaşık 8 yıldır sıcak mücadelenin içinde yer alan İçişleri Bakanı SüleymanSoylu'dan dinleyelim.
'PKK'YLA DEĞİL ABD'YLESAVAŞIYORUZ'
Terör ve terörizme karşı en sert mücadeleyi yürüten Bakan Soylu, son dönemde terörün de, uyuşturucu kaçakçılığının da, göçmen sorununun da arkasında ABD olduğunu lafı dolandırmadan söyledi ve sözü tarihsel hesaplaşmaya getirerek şöyle dedi: "Sivas Kongresi'nin en önemlişartlarından bir tanesi mandacılıkkonusudur. Amerikan mandasını isteyenlervar. Oradan iki karar çıkıyor.Bir: Milletin istikbalini ancak milletkurtarabilir... İki: Manda ve himayecilikkabul edilemez. Bu kavga hâlâdevam ediyor. Menderes bunun içinidama götürüldü. 28 Şubat bununiçin yapıldı. Türkiye 104 yıldır bukavgayı veriyor."
Bakan Soylu, bu yaklaşımın günümüzde yaşanan bölgesel savaş ve krizlerle de bağını kurup şu tespiti yapıyor: "Ukrayna ya da Afganistan savaşınıbiz çıkarmadık. Libya krizininsorumlusu da biz değiliz ama coğrafyamızdabunun kavgasını veriyoruz.Batı, Türkiye'yi istikrarsızlığa koalisyonlarüzerinden taşımıştır. Bu tablodevam ediyor. Recep Tayyip Erdoğanbu istikrarsızlığa son verdi. Şimdidiyorlar ki biz güçlüyüz, elimizde herşey var. ABD Başkanı bile 'cezalandıracağım'diyor. Biz PKK ile savaşmıyoruz,Amerika ile savaşıyoruz."
Peki, bu analize muhalefette yer alan, dahası Milli Mücadele'nin içinden gelmekle övünen CHP'nin siyasetçileri, aydınları ne diyor?
Oralı bile değiller. Hatta Kılıçdaroğlusık sık "Nerede bu üst akıl" diye dalgageçmişti.
SOLUN EMPERYALİZMLE'KÜRESEL' KARDEŞLİĞİ
Solun durumu daha da vahim. 70'lerde 6'ncı Filo'yu kovmakla övünen sol, bugün ABD'nin Suriye'de PKKYPG'ye binlerce TIR silah vermesini görmezden geliyor. Başkan Erdoğan'a küresel medyanın saldırısını ise ellerini ovuşturarak izliyor.
Birkaç sol grup dışında "emperyalizm"sanki solun "aydınlanmacı, seküler"ortakları.
CHP ve solun yurtsever tabanı dâhil geniş halk kesimi bu gerçeği görüyor. Bugünkü CHP yönetimi ve sol ise görmediği için her defasında şaşkınlık yaşıyor ve sandıkta yeniliyor. Son iki not: Kemalist yazarlardan Tahir Cangüler, Ümit Özdağ'ın Kılıçdaroğlu'nu desteklemesi üzerine şöyle yazdı: "Kemalistler Erdoğan'ı destekliyor,Ümit Özdağ'ın esamisi okunmaz."
Bu da Attila İlhan'dan: "Ötedenberi yazar, söylerim; iş sağcılık, solculukişi olmaktan öte bir iştir. İşTürkiye'nin kaderi, bağımsızlığı, geleceğiyleilgilidir."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.