Başta ordu olmak üzere devletin kurumları ve siyaset FETÖ vari tafralardan arındıkça, iç ve dış teröre karşı mücadele de, bölgesel siyasi gelişmelere karşı duruş da netleşmeye başladı.
Eskiden ayak direyen ve bütün kurumları kuşatan bir bürokratik oligarşi vardı ve bırakın terörle mücadeleyi, halka hizmet etmekte bile siyaset zorlanıyordu. Ancak 15 Temmuz kanlı darbe girişimiyle çok daha vahim bir tablo çıktı karşımıza.
Devlet, klasik bürokrasiyi de aşan bir terör yapılanmasının kuşatması altındaydı.
Genelkurmay'ından polise, yargıdan Güneydoğu'daki birliklere kadar en stratejik yerlerde de FETÖ vardı.
Bu kuşatmanın terörle mücadele ve dış ilişkileri -Rusya ve Suriye gibinasıl etkilediğinin faturası henüz tam olarak ortaya çıkmış değil. Ama şu çok net görünüyor; artık devlet de bir stratejik akılla hareket ediyor. Teröre ve terörle ilişkili yapılara karşı mücadelede eskisiyle kıyaslanmayacak yeni bir yaklaşım var.
Yeni sürecin önünü CumhurbaşkanıErdoğan dış politika çıkışıyla açtı. Rusya veİsrail'le gerginleşen ilişkiler çok hızlı biçimde yenilendi.
Onu Başbakan Binali Yıldırım'ın "Dostsayısını artıracak, düşman sayısını azaltacağız"sözü izledi.
Bu stratejik değişimi bugün terörle mücadelede de görüyoruz. Türkiye, sadece çok yönlü ve kanlı bir teröre karşı değil aynı zamanda "terörühaklı" kılan ve yalanlarla donatan algı operasyonlarına karşı da savaşıyor. Bu yüzden devlet artık eskisi gibi pasif değil, daha aktif ve ön alıcı bir strateji izliyor.
Bunun ilk örneğini İçişleri Bakanı SüleymanSoylu verdi. Bir süre önce Ağrı'nın Diyadin ilçesinebelediye başkanı olarak atanan kaymakam,ilk iş olarak belediye girişinde bulunan Kürtçe"Şaredariya Giyadine" (Diyadin Belediyesi)yazılı tabelayı indirip yerine Türkçe astı. BakanSoylu anında devreye girip gereğini yaptı:
"Meselemiz terördür. Kürtçe bizim dilimizdir. Diyadin belediyesinin tabelası hemenasılacaktır."Bu yaklaşım, Kürt sosyolojisinde değişen devletparadigmasının devam edeceğinin önemli birişaretiydi. Terörle mücadele kadar terörü masumlaştıran,gölgeleyen algı operasyonlarına karşı dadevletin refleksi giderek öne çıkıyor.
Bu konuda çok çarpıcı bir örnek Diyarbakır'daki son terör saldırısıyla yaşandı.
İngiliz Reuters Ajansı saldırıyı DEAŞ'ın üstlendiğini dünyaya duyurdu. Bu yalan bugüne kadar karşılaştığımız algı operasyonlarının en vahimiydi.
Çünkü çağrıldıkları halde yargıya gitmeyen HDP milletvekilleri gözaltına alınırken "Devlet dehalkı bombalıyor" algısı oluşturulmak istendi.
Bu yalanı içeride de HDP sürdürdü.
Yazdıkları bildiride "IŞİD'in dün sabah saat08.00 sularında saldırı düzenlediği yer"denerek bombacının adresi verildi ve şu kışkırtmayapıldı: "Bombalı saldırı olduğu sırada, sözkonusu komplekste Eş Genel BaşkanımızFigen Yüksekdağ ve Ankara milletvekilimizSırrı Süreyya Önder tutuluyordu.
Yani onlar öldürülecekti. Peki, sonra ne oldu?
Devlet, hemen harekete geçti ve Reuters'in başlattığı, HDP'lilerin sürdürdüğü yalanı hızlı bir şekilde, saldırıyı gerçekleştiren PKK'lılarınses kayıtlarını yayımlayarak çürüttü.
Gerçek ortaya çıkınca da "TAK üstlendi"yalanı devreye sokuldu. Bu durumda bombayıkoyan TAK yani PKK olduğuna göreYüksekdağ ve Önder'i de onlar öldürmek istedi.
Peki, bunu Kürt halkını nasıl açıklayacaksınız?
Bu gerçek, Kürt halkının, ahlaki değerleri hiçe sayan nasıl bir zalimler grubuyla karşı karşıya kaldığını göstermeye yetmiyor mu?
Devletin stratejik aklı devreye girdikçe kim bilir daha neler aydınlanacak?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.