Türkiye’nin ‘müttefikliğinin’ paha biçilmez değeri
04.01.2021, Pazartesi
2021 gerek ABD açısından, gerekse de Brexit sonrasının Avrupa Birliği (AB) açısından, 'müttefikler arası' ilişikleri yeniden güçlendirecek adımların ve karşılıklı güveni yeniden tesis etmenin koşullarının ne olması gerektiğine ciddi manada zihin yorulacağı bir yıl olacak. Bu amaçla, 'güçlü' bir işbirliğinin ortak 'yarar' ve'çıkar' denkleminde neden önemli olduğunun hayli kuvvetli argümanlarla izah edilmesi gerekecek. Burada temel sorun, gerek ABD'nin, gerekse de AB projesinin temel kurucuları Almanya ve Fransa'nın tüm meselelere salt kendi 'kodlar'ı ve kendi 'kırmızı çizgiler'i üzerinden yaklaşmaları.
Oysa, aynı ittifakı, aynı birliği oluşturan diğer ülkelerin 'kodlar'ı ve 'kırmızı çizgiler'i en az kendilerinki kadar önemli. Polonya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan'ın çekinceleri ve kızgınlıklarına kafa yormadan, ne AB, ne de NATO içerisinde anlamlı ve kıymetli bir ilerleme kaydetme şansı yok gözüküyor. Buna karşılık, 'müttefik' denilen ülkelere 'dayatma' metodu ile kabul ettirilmeye çalışılanların tümü, 'İttifak'ın geleceğini bir kat daha riske sokuyor. Hele ki, Türkiye ile ilişkiler. Gerek ABD, gerekse de AB, Türkiye ile ilişkilerinde bugüne kadar 'çifte standart' davranışlar içerisinde olmasalardı; Türkiye'nin 'kodları'na ve 'kırmızı çizgileri'ne hak ettikleri değeri verselerdi, 'İttifak'ın geleceği adına bambaşka bir noktada olunabilirdi.
Birleşmiş Milletler Planı'na 'hayır' diyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, tüm uluslararası anlaşmalar ve hukuk kuralları çiğnenerek AB'ye üye kabul edilmesi; ABD'nin 1980'li yılların sonlarından bu yana bölücü terör örgütünü silah ve lojistik destek sağlayarak desteklemesi; Türkiye'nin 'kırmızı kodları'na rağmen, son 8 yıl içerisinde bu ilişkiyi daha da 'fütursuz' bir seviyeye taşıması; AB'nin 'tam üyelik' müzakerelerinde hiç bir aday ülkeye çıkartmadığı engelleri Türkiye'ye çıkartması, 'İttifak'ın geleceği açısından, Doğu Akdeniz, Balkanlar, Kafkasya denkleminde, gereksiz olmasının ötesinde, riski arttırıcı bir 'odaklanmasorunu'na sebep oluyor.
Oysa, 75 yıl geride bırakılırken, 'İttifak'ın kendisine yeni 'kodlar', yeni 'ufuklar', yeni 'işbirliği alanları', 'ortak bir gelecek' adına yeni bir 'müttefiklikruhu' inşa etmeye aciliyetle ihtiyacı var. Hiç bir ittifak üyesi ülke artık 'Soğuk Savaş' döneminin kodlarında ve pozisyonunda değil. Hele ki, Türkiye. Avrasya'nın 'tartışılmaz' güç merkezi olmuş, 'oyun kurucu' bir ülkeyle 'müttefiklik' ilişkilerinin yeniden inşası; Türkiye'nin 'bölgesel güç' olduğu gerçeğine gereken önem ve değer verilerek; Türkiye'nin 'kırmızı çizgileri'ne ve 'kodları'na gereken hassasiyet gösterilerek ancak ilerleme kaydedebilir.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un 'NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti' yakıştırmasına gereken tepki yeterince gösterilemedi. Araya küresel pandeminin girmesi bahane olamaz. Kaldı ki, Macron'un tavrı, AB ve NATO üyesi Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri açısından doğrudan önemli bir 'tehdit' ve 'güvensizlik'algısı oluşturdu. ABD'nin 46. Başkanı Joe Biden'ı, daha güçlü bir 'Transatlantikİşbirliği' adına zorlu bir süreç bekliyor. Bu sürecin başarısı, 'İttifak' içerisinde sadece bir grup ülkenin değil, 'müttefikler'in tümünün 'kırmızı çizgileri'ne gereken değerin verilmesiyle sağlanacak.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.