Geçen hafta 30 yaşına basan, hem de haftalık ticari ve siyasi gazete olarak, bir avuç idealistin akıllara seza azmi ile 30 yıldır ayakta duran İzmir Gözlem gazetesinde, Öcal Ağabeyim, çok ama çok güzel bir yazı yazmış.. Nasıl duygulandım.. Ne güzel günlermiş onlar.. Hani "Hayali cihan değer" denen türden güzel günler..
Her şey nasıl başkaymış.. Nasıl umutsuz bir özlem içimdeyim bilemezsiniz..
Lafı kısa keseyim de, önce sizler de okuyun..
***
Hey gidi günler hey!.. Yıl 1960 - 1961... Ankara'nın Babıâlisi Rüzgarlı Sokak'ta, yeni çıkan ÖNCÜ gazetesindeyiz...
Kimler yok ki; Altan ağabey (Öymen)'in Genel Yayın Müdürlüğü'nde... Oktay Ekşiler, Aydın Yalçınlar, Nilüfer Yalçınlar, Semih Balcıoğlular, Oktay Kurtbökeler, Muzaffer Aşkınlar, Sermet Çağanlar, Doğan Özgüdenler, Kurthan Fişekler, Cüneyt Koryürekler, Erdoğan Tokatlılar, Mustafa Ekmekçiler, Örsan Öymenler, Mete Akyollar, Ethem Çalışkanlar... Ve, Ahmet Arifler, Mahmut Makallar, Fakir Baykurtlar... Ve de bizler, Uluç kardeşler; Hıncal ve Ben... (Bir not koyayım: Bu Gazete, Alparslan Türkeş'in gazetesiydi...)
O kadroda, günlük sohbetlerde bir araya gelen bir iç grup vardı; Ben, Oktay Kurtböke, Sermet Çağan, Ahmed Arif ve Mahmut Makal... Arada gazetede "İrazca'nın Dirliği" romanı tefrika edilen rahmetli Fakir Baykurt da gazeteye uğradığı zamanlarda bu sohbetlere katılırdı.
Köy Enstitüsü mezunu Mahmut Makal "Bizim Köy" kitabı ile "Köy edebiyatını" Türk okuru ile tanıştıran adamdı. Bana da "Köy Enstitüleri sevdasını aşılayan" dost / yazar!..
İnanıyorum ki ve hep anlatıyorum ki; "Anadolu aydınlanmasının temeli olacak" Köy Enstitüleri, İsmet Paşa'nın son iktidar yıllarında "normal köy okullarına dönüştürülmese" bugün Anadolu çok daha başka olur; PKK belası da olmaz, "olsa bile" yaşayamazdı!..
Köy Enstitülerini kuran "baba" Tonguç'u ve de Türk insanına, Türk aydınına, Türk gençliğine, Türk çocuğuna "Milli Eğitim Bakanı iken dünya klasiklerini bastırarak sunan" ve bizleri daha ortaokullarda "dünyanın en büyük yazarlarının eserleriyle buluşturan" Hasan Ali Yücel'i de unutmam mümkün değil. Ve bizlere o yaşlarda "bu kitapları kütüphanesine getirerek, okumamızı sağlayan" rahmetli babamız Fuat Uluç'a da ne kadar dua etsek, borcumuzu ödeyemeyiz!..
İşte o enstitülerden yetişen Mahmut Makal'ı ve Fakir Baykurt'u tanımak, onlarla sohbet etmek... Hayatımın en mutlu anlarının içindeydi, o sohbetler...
O sohbet grubundan sadece ben kaldım, bu dünyada... Elbet bir gün "bir yerlerde" gene buluşacağız!..
Nurlar içinde yat, Mahmut Makal'ım, biliyorum ki, mekânın cennet oldu!..
***
Şimdi, yazıdaki şifreye bakın..
"O gazete Alparslan Türkeş'indi" diyor.. Baş yazarı da babamdı, onu da ben söyleyeyim. Babam imzasız yazardı.
..Ve o gazetenin kadrosundakilere bakın.. Birkaç sene sonra el ele verip, Milliyetçi Hareket Partisi, yani MHP'yi kuracak Alparslan Türkeş'le Fuat Uluç'un el ele verip kurdukları Öncü'nün kadrosuna..
Zamanın en ünlü solcu, hatta komünistlikten dava edilip, hapislerde yatmışlar, Türkçülükten, tabutluklarda işkence görmüş Türkeş'in gazetesini çıkarıyorlar.. Hem de nasıl çıkarıyorlar.. Babamdan gelen baş yazıyı, Yazı İşleri Müdürü ağabeyim "Bu görüş, bu gazetede olmaz" diye koymadı. İyi mi?. Aslan Amca araya girdi de, ertesi gün ikinci sayfada "Okur mektubu" diye yayınladık..
Altan Öymenler, Oktay Ekşiler, Semih Balcıoğlu, Oktay Kurtböke, Sermet Çağan ve Kurthan Fişekler.. Ahmed Arif, Mahmut Makal ve Fakir Baykurtlar..
Hayali cihan değer kadroda başkaları da var.. Mete Akyol başta, efsane olanlar..
Öcal Ağbim bir başka efsaneyi atlamış. Babamın yakın dostu, Cumhuriyet'in ilk ve en ünlü naif ressamlarından Fahir Aksoy.. Ki tablosu evinin duvarında asılı..
Ahmed Arif.. O dünyaca ünlü Kürt asıllı şairimiz Öncü'de düzeltmendi. Biz yazardık. Onun imzasından sonra gazeteye girerdi.
Kaç defa elinde pirinç yarım metrelik cetvelle odama dalıp "Bunu sen de yaparsan" diye azarladığını hatırlarım, "Dağlarına bahar gelmiş memleketimin" şairinin.. Öyle muhteşemdi Türkçesi..
İşleri bitirince, gazetenin bahçesine iner, oraya birilerinin koyduğu langırt (masa topu) masasına 25 kuruş atıp maç yapardık Ahmed Arif Ustamla.. Orda da ustamdı inanın.. Öcal Ağbim, Türk basınına gerçekten öncülük eden "Öncü"yü yazmalı kitap olarak ki, yeni nesiller ve gelecek kuşaklar da öğrensin..
Ankara'nın yerel gazetesi Öncü'nün başlatıp, Bab-ı Ali'nin kaptığı öncülüklerimizi yazmalı.. Sözleşmelerimizden başlayarak.
Öncü şirketi ile imzaladığımız sözleşme, 1961 Anayasa'sından sonra çıkarılan 212 Sayılı Basın Kanunu'na madde madde alındı. Hani bugün esamisi bile okunmaz olan 212, benim Öncü ile sözleşmemdi, yani..
*
Anadolu
Şu tesadüfe bakar mısınız.. Elimde Gözlem Öcal Ağbimin yazısını özlemle okurken, hep sessizde duran telefonum tıkladı.. Baktım.. Erdoğan.. Frankfurt'ta yaşayan Doktor Erdoğan mesaj atmış.. "Canım ağabeyim, özledim" diyor.. Onun özlediği de altında yer alan satırlarda.. Anadolu'yu özlemiş doktor.. Pandemiden bu yana 7-24 çalıştığı için gelemediği ülkesini özlemiş. Ve inanılmaz tesadüf.. Onu Ahmed Arif'in "Anadolu" dizeleriyle iletiyor bana.. Buyurun, doktorun yolladığı Ahmed Arif!.
***
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?
Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?
Ahmed ARİF
*
Pazar Neşesi
Kadın polisi aradı ve "Dün gece galiba evime hırsız girmiş, gelebilir misiniz" dedi.
Polis ekibi anında geldi. Memurlar eve dağılıp, delil ve parmak izi ararken, komiser yatak odasına gitti. Kapıdan bakar bakmaz kadına "Bu hayatımda gördüğüm en darmadağın oda.. Sabahı niye beklediniz. Yatmak için girdiğinizde bu manzarayı görünce hemen bizi aramanız gerekirdi."
"Hırsızlık olduğu aklıma gelmedi ki" dedi kadın.. "Ben kocamın bir temiz gömlek aradığını zannetmiştim."
*
LATİN DEYİŞLERİ
"Gravis animi poena est, quem post facti paenitet!."
"Yaptığından pişman olmayan akıl, cezasını ağır öder!
Publilius