Ne zaman Karaköy'den Beşiktaş'a gelsem, o binanın önünden geçerken yüreğim bir cız eder..
Güzel Sanatlar Akademisi'ydi orası.. Şimdi
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi..
Kuzen Ahmet'le (Kışlalı) o sahildeki 5 yıldızlık otelden daha güzel okulu gezerken, oraya girmeye ve mimar olmaya karar vermiştik. Ama karar vermekle olmuyor. O zaman üniversite sınavı diye bir şey yok. İTÜ, Akademi ve bir de Ankara'da Siyasal Bilgiler kendi içinde sınav yapıyor o..
Hemen yazıldık Güzel Sanatlar sınavına.. Ve hayal kırıklığı.. İkimiz de kazanamadık. O rüya okulda sadece o sınav için iki saat kalabildik.. Daha sonra da, ben, orda açılan birkaç sergi, yapılan birkaç konser için gidebildim, hepsi o..
Daily Sabah'ta harika kültür ve sanat yazıları yazan
İrem Yaşar kardeşimi okurken o yıllar geldi aklıma.. İrem, Akademi'nin kuruluşunun 140. yılını ve bu yıl dolayısı ile bu ülke kültür ve sanatına, özellikle de resme büyük iz bırakmış
Osman Hamdi Bey adına açılan sergiye gitmiş ve yazmış..
Bir muhteşem okul ve bir muhteşem sergi.. O sergiye gideceğim Sevgili Kuzen.. Gezerken seni yanımda hissedeceğim.. O salonda seninle yan yana sınava girmiştik hani..
Sevgili İrem'den rica ettik. Daily Sabah'taki enfes yazısını, sizler için Türkçe yeniden yazdı.
Okuyun ve Mimar Sinan Üniversitesi'nin 140'ıncı yılına katılın. Söz, teşekkürlerimle İrem'de..
***
Bu sene 140. yıldönümünü kutlayan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, çeşitli atölyelerin, söyleşilerin ve sergilerin yer aldığı muhteşem bir program hazırlamış.
Etkinlikleri arasında en dikkat çekeni, okulun kurucusu
Osman Hamdi Bey'e adanan bir sergi, ilan gösterim, MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nde ziyaretçilerle buluşuyor. Sergiye gelen sanatseverler önce Osman Hamdi Bey'in kişisel hayatı hakkında fikir ediniyor, ardından usta sanatçının
"manzara", "portre" ve
"oryantalist resimler" olmak üzere üç bölümde ayrılan eserlerini keşfetmeye başlıyor. Son bölüm ise Osman Hamdi'nin resim malzemeleri ve sertifikaları ile sanatçının dünyasına daha derin bir bakış sunuyor.
Osmanlı devlet adamı
İbrahim Ethem Paşa'nın en büyük çocuğu
olarak dünyaya gelen
Osman Hamdi Bey, gençliğinde Hukuk
Mektebi'nde eğitim görmüş. Ancak resme olan ilgisi sebebiyle hukuk eğitimini yarıda bırakıp Fransız ressam
Gustave Boulanger'ın yanında çalışmaya başlamış. 1866-1868 yılları arasında Paris'te tablolarını bile sergilemiş.
Ancak babası yarım kalan hukuk eğitimi dolayısıyla Osman Hamdi'yi İstanbul'a geri çağırmış. Şehre dönüşünden kısa bir süre sonra dışişleri ataşesi olarak Bağdat'a gönderilen Osman Hamdi Bey, bu görevi sayesinde Doğu dünyasını yakından tanıma fırsatı bulmuş. Bağdat'taki memuriyetinden sonra Saray Protokol Müdür Yardımcılığı gibi birçok görevde hizmet veren ünlü ressam, İstanbul'daki
Müze-i Hümayun (bugünkü Arkeoloji Müzeleri) müdürlüğüne getirilmiş.
Müze-i Hümayun'un Avrupa müzeleriyle eşit standartlara ulaşması da Osman Hamdi Bey'in müzeyi modern standartlar doğrultusunda düzenlemesiyle gerçekleşmiş.
Osman Hamdi Bey, daha sonra 1882 yılında yeni kurulan
Sanayi-i Nefise Mektebi'ne de müdür olarak atanmış ve 1910 yılında ölümüne kadar her iki görevini de sürdürmüş.
Osman Hamdi Bey'in oryantalist resimleri akademik bir üslup taşırken daha küçük ölçekli portrelerine natüralist bir hava hâkim. Çok az sayıda resmettiği manzaraları ise empresyonist etkiler taşımakta.
Büyük Usta,
"Çocuk Türbesindeki Derviş" gibi ünlü oryantalist eserlerini aslında
Avrupalı alıcılar için resmetmiş ve bu tür eserleri
bazı nadir sergiler dışında Türkiye'de hiç sergilememiş. Bu çalışmalarında Avrupalı izleyicilere hitap eden Doğu dekor ve mekân tasvirleri ağırlıkta. Onun resimlerini
Jean-Leon Gerome gibi diğer önde gelen oryantalist sanatçılardan ayıran şey, bu eserlerde kendi dünyasını ve kültürünü anlatıyor olması.
İşte tam da bu yüzden Osmanlı ve Müslüman bir ressam tarafından yapılan bu oryantalist tablolarda Avrupalı sanatçıların Doğu dünyasına atfettikleri abartılı çıplaklık, şiddet ve erotizme yer verilmemiş hiç. Onun eserleri Doğu tarzında giyinmiş figürlerle Doğu'nun günlük yaşamına bir bakış sunmaktaydı.
Osman Hamdi Bey'in aile üyeleri ve arkadaşlarını tasvir ettiği portrelerini ise ressamın en samimi eserleri olarak değerlendirmek mümkün. MSGSÜ sergisinde
"İtalyan Kızı" ve
"Fesli Çocuk" resimleri haricindeki portrelerde
eşi Naile Hanım, kızı Nazlı, oğlu Edhem ve
kuzeni Tevfik'i resmetmiş Osman Hamdi Bey.
Bu eserler genellikle daha küçük ölçeklerde hazırlanmış. Ancak MSGSÜ sergisinin gözdesi olan
"Mimozalı Kadın" ressamın küçük portreleri arasında daha büyük boyutuyla dikkat çekiyor. Ve Osman Hamdi'nin eşi Naile Hanım'ı bu kadar büyük bir tuvalde tasvir etmesi de eserin romantik değerini artırıyor.
Osman Hamdi Bey'in çok az sayıda yaptığı manzaralarından
Bağdat, Saida, Gebze ve
Eskihisar'ı tasvir ettiklerini sergide görmek mümkün.
Sultan Abdülhamid, Osman Hamdi'nin en çok manzaralarına hayrandı. Bu nedenle Osman Hamdi'yi saray ressamı olarak atayıp büyük bir manzara resmi yaptırmıştı.
İstanbullu sanatseverler,
"Osman Hamdi Bey" sergisini yıl sonuna kadar İstanbul Resim
ve Heykel Müzesi'nde ziyaret edebilirler.
İrem Yaşar
***
Benim için Osman Hamdi "Kaplumbağa Terbiyecisi"dir oysa.. Babam bir fotoğrafını, zamanın gazetesinde göstermiş ve anlatmıştı. Çocuk aklımla, Bandırma'da bahçemizde dolaşan kaplumbağaları terbiye etmek öyle fikrimi çelmişti ki.. Bayağı uğraştım ha.. Ve yıllar boyu o tabloyu görmeyi hayal ettim. Sonunda İstanbul'a taşınınca gördüm de.. Şimdi o tablo da Tarlabaşı Pera Müzesi'nde duruyor. Ara ara ziyaret ederim, çocukluğumu da..
***
DAĞ MUSA'YA GELİYOR!..
Geçen hafta sonu Londra'da yapılan İkonik Hollywood Filmlerinin Türkiye'deki Yeniden Çekimleri Festivali'ni size duyurmuş ve "Şimdi Londra'da olmak vardı" demiştim. Bir de dilek eklemiştim..
"İlle de Musa dağa gidecek değil ya, bir defa da dağ Musa'ya gelse ve bu iki günlük festivali Türkiye'de de izlesek" demiştik.
İlan edilen filmler, bizim zamanında alaycı kahkahalar atmak için gittiğimiz, bol bol da güldüğümüz yapımlardı.. Cüneyt Arkın'ın "Dünyayı Kurtaran Adam" mesela..
Dün Londra'dan bir mail geldi.. Ne kadar zarif bir yanda, nasıl müjde veriyor öte yanda..
Hadi siz de okuyun, hemen..
***
Merhabalar Hıncal Bey,
Sağlık ve afiyet dileklerimi arz eder, Londra'dan selam ve saygılarımı sunarak başlamak isterim.
Londra Yunus Emre Enstitüsü Müdürü olarak 9 Nisan tarihli yazınızdan dolayı şükranlarımı ifade etmek istedim. Keşke siz de Londra'da olabilseydiniz!
Programın organize edilmesine çalışmaları ve araştırmaları ile King's College'den Ian Robert Smith önayak oldu. Yunus Emre Enstitüsü, Ian ile 6 yıldır beraber çalışıyor.
Türk sinemasının Londra'da tanıtılması için King's College ve Ian ile birçok etkinliği birlikte yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.
Bu filmlerin Türkiye'de de gösterilmesi teklifiniz ve hatırlatmanız için çok teşekkür ederim. Teklifinizi Ian Robert ile de konuştum, Çok memnun oldu.
İnşallah konu ile ilgili çalışmalarımızı yapıp bunu gerçekleştirmeye niyetliyiz.
Selam ve saygılarımla,
Dr. Mehmet Karakuş
www.yeelondon.org.uk
***
BAŞARILAR OZAN DOST!..
Kadir Topbaş döneminde, İstanbul Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı'nın en harika adamıydı Ozan Binici.. Cemal Reşit Rey Salonu Genel Sanat Yönetmenliği'nde harika işler yaparken, bazı iç kıskançlıklar yüzünden pasif görevlere alınmış, ama o pasiflikten, dillere destan bir aktiflik çıkarmış, kimsenin aklına gelmeyen tarihi ve kültürel alanlarda, sıradan insanlara yönelik, ama popüler klasik müzik eserleriyle konserler düzenlemişti. Çalanlar, konservatuvar öğrencileriydi. Çoğu ilk defa seyirci önünde çıkan..
Ben ve Sevgili Kemal, en büyük müşterisi olduk, onun Kadıköy'deki Karaköy İskelesi üst katında pazar sabahları düzenlediği kahve konserlerinin. Orası aslında İstanbul Kitabevi idi, ama ayni zamanda kahve.. Tatil sabahı kahveye gelenler klasik müziğe aşina olmaya başlamışlardı.
Sonra, Yerebatan Sarnıcı ile yeraltından bağlantılı, ama kimselerin bilmediği Şerefiye Sarnıcı'nı buldu. Orda da konserler.. Ardından Tekfur Sarayı bahçesi konserleri..
Kemalim, programı sorar, Ankara'dan gelirdi, ailecek.. Öylesi işler yapardı Ozan.
Ama Beylikdüzü'nde tanıdığım önce hayran, sonra dost olduğum (Ben öyle sanırmışım.. Hayatımın en üzücü yanılgısıdır) Ekrem İmamoğlu Belediye Başkanı olunca, ona iki isim tavsiye ettim. Birisi Ozan Binici.. Öteki de, İstanbul'u, otoban yanlarındaki dikey bahçeleri, sokak aralarındaki erguvan ağaçları ve parklarda, mevsimine göre lalezarlar, gülizarlar ve binbir çiçekle bezeyen, Park ve Bahçeler Müdürü İhsan Şimşek..
Oralı bile olmadı. Dikey bahçeleri "Pahalı oluyor" diye yıkmaya başladı. Emirgan Parkı'ndaki lalezarları bir daha tekrar etmedi. Kafasına cumhurbaşkanlığını takınca, çarşıya pirince giderken, evdeki bulgurdan olanlara döndü.
..Ve dün gazetemde okudum.
Ozan Binici, Ankara'da yeni yapılan o muhteşem Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası binası ve çevresine, yani CSO ADA'ya Genel Sanat Yönetmeni olmuş..
Ozan, Kemalimi İstanbul'a taşırdı. Bu defa tersi olacak. Beni Ankara yollarına düşürecek. Artık Kemalim yok.. Ama yanımda olacak. İçimden hiç çıkmadı ki.
***
TEBESSÜM
Bütün çocukluk cezalarım, yaşlanınca, yaşam hedeflerim oldu. "Sebze yemek, evde kalmak, öğleden sonra hafif kestirmek, gece yatağa erken girmek!."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
İki şey sizi tarif eder. Hiçbir şeyiniz yokken sabrınız ve her şeyiniz varken davranışınız.