Perşembe günü akşamüzeri bir şehir turu attık.. Gündüzü ve gecesiyle İstanbul'un en anacaddelerini dolaştık yani, Beşiktaş ve Şişli'nin.. Belediye başkanları CHP'liydi. Yani
Mustafa Kemal'in kurduğu partiden. Anakent Belediye Başkanı da CHP'liydi üstelik.. Ama bu şehirde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı Milli Egemenlik Bayramı haftası içinde olduğumuzu gösteren işaret nerdeyse yoktu. Hazırlık izi de yoktu. Cepheleri o anacadde ve dükkânlara dönük ev ve kurumların pencerelerinde bayrak tek tük vardı.
Üstelik
Mustafa Kemal Atatürk, Meclis'in açıldığı günü
çocuklara armağan etmişti. Çocuklar için
milli bayram ilan eden ilk ulus, ilk devlettik dünyada ve o Atatürk'ün partisi tarafından yönetilen yerde, ne Mustafa Kemal'in, ne çocukların, ne de
Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın göze çarpan, beyinlere yerleşen bir izi vardı.
Öyle olunca, canım bugün için yazı yazmak bile istemedi. Öyle söndüm. Heveslenirim, fikir alırım belki diye eski 23 Nisan yazılarıma baktım..
25 Nisan 2019'da yazdığım yazıyı buldum.. 4 yıl öncesi.. Onu tekrarlama kararı verdim.. İçinde biraz mutluluk izleri var, çünkü..
*
23 Nisan günü öğleden sonra, hayatımın en mutlu anlarından birini yaşadım.. Bizim haftalık spor programı 90'a'nın çekimleri Fulya'daki atv binasında yapılır. Çekim bitti. Stüdyodan çıktık.. Otopark için asansöre giderken, atv çalışma salonundan geçiyoruz. Masalarının aralarında koridorlar oluşmuş. O koridorlarda dünya tatlısı bir kız çocuğu dolaşıyor. 4-5 yaşlarında. Nasıl şirin, nasıl tatlı..
Gülerek baktım ona.. Elinde minik bir poşet var.
Poşette de ince çubuk krakerler..
Bir tane çıkarıp bana ikram etmez mi?. Yürüdü, sıra başında bir meslektaşımız çalışıyor. Bir tane de ona.. Durdum, seyretmeye başladım.. Yürüdüğü koridor boyu yanından geçtiği herkese birer ikram.. Arada bir tane de ağzına atıyor. atv'cilerden bir genç kız, tam benim içimden geleni yaptı. Eğildi, o küçük kızı nasıl sımsıcak kucakladı ve öpmeye başladı, yanaklarından.. Ve günün lafını söyledi..
"Seni yemeyelim diye bunları dağıtıyorsun değil mi?."
Annesi ya da ablası, o gün
Çocuk Bayramı ya,
almış işe getirmiş herhalde.. Adını öğrendim..
Lara Aktürk!.
Sevgili Lara, can Lara, sönük, buz gibi, ruhsuz, cansız, coşkusuz bayramımı aydınlattı. 2019'un 23 Nisan'ından bana, yaşadıkça unutmayacağım bir anı bıraktı.
Tatlı, neşeli, sevecen, herkese koşan ve elindekileri herkesle "paylaşan" Lara'yı unutmam mümkün mü?.
Ne muhteşem bir çocuk o!.
*
Benim yazılarımın içine çizdikleriyle sayfamı hem de nasıl güzelleştiren ressam
İbrahim Sarı kardeşim, dün de harikalar yaratmış,
"Bugün 23 Nisan, neşe dolmuyor insan" başlıklı yazımı da süslemişti. Önde benim portrem, arkamda bir koca apartman, üzerinde üç bayrak.. İbrahim, cömert davranmış. Bayram günü benim geçtiğim cadde ve bulvarlarda üzerinde hem de bir kattan öbürüne sarkacak kadar büyük üç bayrak asılı tek apartman yoktu. On binada bir falan, pencere camı kadar bir bayrak ya vardı ya yoktu..
Öylesine yaşamıyordu, İstanbul
"Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı"nı..
Gece de dolaştım şöyle bir. İstanbul'da bayram mayram yoktu..
Haberlere baktım gün boyu.. Bir İzmir, "Gâvur" İzmir müthiş törenler yapmış. Bir İzmir, çocuklara "Bugün bizim bayramımız" dedirtmiş. Onlarda "Çocuk Bayramı" coşkusu yaratmış..
*
Simge Fıstıkoğlu, NTV'deki programına çocukları davet etmiş, 23 Nisan dolayısıyla..
Bir kız çocuğu "Ne olmayı düşünüyorsun" sorusuna cevap veriyor..
"Almanya Köln Üniversitesi'nde tıp okuyup doktor olmak istiyorum."
Güzel.. Belki meraklı.. Araştırmış.. En kolay, en yakın tıp okuyacağı üniversite Köln.. Belki Köln'de akrabaları, yakınları var, ondan. Ama pek çok çocuk, yabancı ülkede okumak ister. Hele, istediğini değil, puanını tutanı seçmek zorunda olduğun garip sistemli Türkiye'de yaşıyorsa..
Şaşmadım. Ama ondan sonra gelen bir cümlesi var..
"Ondan sonra belki de Alman vatandaşı olurum.."
Almanya'da doğan, ikinci, üçüncü kuşak çocukların Alman vatandaşı olmaları doğal.. Ama burda doğup büyüyen bir çocuğun "Almanya'da okur, sonra belki de Alman vatandaşı olurum" deyişi üzerinde bir durmak, bir düşünmek gerek!.
İktidarı, muhalefeti ile bu ülkenin tüm siyasileri düşünmeli.. İyi düşünmeli..
***
BUGÜN 23 NİSAN!.. NEŞE DOLMUYOR İNSAN!..
Bu da, ilk yazıda sözünü ettiğim 23 Nisan 2019'daki yazım.. O günden bugüne değişen ne var, şehri dolaşın, günü yaşayın ve bana söyleyin..
*
Dün sabah saat 9.30'da evden çıktım. Etiler ve Levent'i TEM'e bağlayan bizim Tepecik Yolu.. Sonra İstanbul'un en hareketli, 24 saat yaşayan Nispetiye Caddesi.. Sonra kentin en büyük ana arterlerinden biri Barbaros Bulvarı... Hepsinden geçerek gazeteye geldim..
Buz gibi.. Neden?.
Kentte, günün bayram, hem de nasıl önemli, nasıl anlamlı, nasıl bir "Büyük" bayram olduğunu hatırlatan tek işaret yok da ondan!.
Alın bir yabancıyı getirin İstanbul'a, bayram olduğunun farkına varmaz.
Atina'da yaşamıştım bir Yunan Milli Bayramı.. Sofya'da bir Bulgar Milli Bayramı.. Nasıl rengârenkti iki kent.. Nasıl coşku içinde sokaklardaydı insanlar, şarkılar söyleyerek, danslar ederek..
Yol boyu kıpkırmızı olmalıydı geçtiğim üç ana yolun üçü de.. Balkonlara ve camlara asılan bayraklarla.. Binlerce balkon, on binlerce camın önünden geçtim.. Tek tek sayabilirdiniz, o kadar enderdi, ay yıldız evlerde, apartman ve gökdelenlerde.. 35.. Bilemedin 40..
CHP'yi yönetenler "Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'ün partisi" diyorlar.
Evimden işime, yaşadığım semt Beşiktaş..
Atatürk'ün partisi yönetiyor bu semti..
İstanbul'un kendisini de öyle..
Ne yapmış, Atatürk'ün partisi, kentte Atatürk'ün çocuklara armağan ederek, dünyada bir ilk yarattığı, Cumhuriyet'in İlk Büyük Millet Meclisi'nin Açılış Günü için?.
Yahu zafer taklarından vazgeçtik..
Caddelerin üzerinden iki bez afiş geçir..
Elektrik direklerine boydan boya rengârenk bayraklar indir.. Yap işte.. Yap ki evinden çıkan farklı bir güne girdiğinin farkına varsın!.
Ben çocukken Bandırma'da, Kilis'te milli bayramlar öyleydi. Bütün evler gibi, bizim evimiz bayraklarla süslenir, sonra da bayramı yaşayan o artık rengârenk sokaklara, caddelere çıkılırdı.
Sabah erkenden okula koşar, bayram töreni yapar, sonra önde yavrukurtlar ve izciler, arkada tüm okul, kentin anacaddesini baştan başa yürür, Cumhuriyet Meydanı'nda öbür okullardan gelenlerle toplanırdık.
Orda Vali, Belediye Başkanı kısa konuşmalarla günün anlamını çocuklara anlatır, sonra kasıla kasıla yürüdüğümüz geçit resmi yapılırdı.
Bağıra çağıra 23 Nisan şarkıları ve marşları söyleyerek yürürdük.
Hiç bitmesin isterdik, 23 Nisan'ın.. Çünkü o günün, biz çocukların olduğunu bütün ruhumuzla hissederdik. O gün, o pırıl pırıl süslenmiş kent bizim olurdu çünkü..
Ve de heyecanla geceyi beklerdik. Fener alaylarını.. İki gün sonra gelen gazetelerde Ankara'daki, başkentteki törenlerin resimlerini görünce nasıl kıskanırdım.. Orada en büyük Vali değil, Cumhurbaşkanı olurdu çünkü.
Ankara bir başka süslenir, törenler bir başka muhteşem olurdu.. Bir gün Ankara'da bir bayram yaşamayı hayal ederdim..
Haksızlık yapmayayım. Dün, 23 Nisan'ın bayram olduğunun işaretleri vardı İstanbul'da..
İndirilmiş kepenkler.. Bomboş yollar.
23 Nisan salı ya. Pazartesi de kırma imkânı bulanlar, hafta sonu tatilini 4 güne çıkarmış, boşaltmışlar İstanbul'u. İki gündür yollar bomboş. Trafik sıfır. Her yer, istediğin yer, otopark..
Boş verin, "Ulusalı, Milliyi.." Boş İstanbul'da yaşamanın keyfini sürün..
Keşke her gün bayram olsa..
Pardon bayram kalmadı fiilen. Adını değiştirip tatil koyalım..
"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Tatili.."
"19 Mayıs Gençlik ve Spor Tatili.."
"30 Ağustos Zafer Tatili.."
"29 Ekim Cumhuriyet Tatili.."
Planlarınızı hemen yapın ha.. Erken rezervasyonla binlerce lira da kâr edersiniz.
***
TEBESSÜM
M. Kemal, bir yaz günü, Ankara'dan Güney'e giderken bir çay kenarında mola verdi. Bir ağacın gölgesinde dinlenirlerken, uzakta bir koyun sürüsünü otlatan küçük çobanın yanık kaval sesi kulağına geldi.. "Çok güzel çalıyor.. Çağırın gelsin" dedi.. Çoban çocuk az sonra gelince M. Kemal "Çok güzel çalıyorsun" dedi, kutladı.. "Bizim için de çalar mısın" dedi..
Çocuk bir yanık hava daha çaldı.. M. Kemal alkışlarken "Bis.. Bis.." diye bağırdı. Çocuk "Ne diyor bu adam" dercesine bakınca, M. Kemal izah etti..
"Bis, bir daha demektir. Bir şeyi beğenince 'Bis.. Bis..' diye bağırırsın. O da tekrar eder.." Çocuk bir daha çaldı. Atatürk, cebinden bir on lira çıkardı. Çocuğa uzattı.. Çoban parayı aldı, cebine koydu ve bağırdı.. "Bis!.. Bis!.."
***