Efendim magazinde bile siyaset başladı.. Sabah'a röportaj verdi mi, muhalif medyadan siliniyor, sanatçı.. Muhalif oldun mu, bu defa iktidar yanlısı magazinin diline düşüyorsun.
Cem Yılmaz, kız arkadaşı Defne Samyeli ve Defne'nin kızları Deren ve Derin, Alice müzikaline gitmişler, gece.. Bir magazin muhabiri, aklınca olay çıkaracak.. "Kemal niye yok" demiş, Cem'e..
Cem de anında "Kemal altı yaşında.. 21'deki suarede sence nerde olmalı" diye cevap vermiş..
Alkış, değil mi?.
Hayır.. O cin(!) muhabiri alkışlayan, Cem'i kınayanlar var, meşreplerine göre yazan kalemler arasında, iyi mi?.
Yahu bu millet, siyasetten kustu, hele son günlerde.. Hiç değilse, kültürü, sanatı geçtik, magazini rahat bırakın!
***
Duvarların Ötesi!.
Bütün TV haberlerinde tekrar tekrar.. Bütün gazetelerde birinci sayfadan kocaman..
Yeni bir inşaatın istinat duvarı çökmüş.. Onunla birlikte ona yaslanan ev de gümbür.. Evi uyanıp önceden boşaltmışlar da kimse ölmemiş.. Çökmeden sonra civardaki 21 ev de boşaltılmış..
Sonra?. Sonrası yok.. Çünkü bizde gazetecilik yok!.
Bir defa haber eksik!.
O istinat duvarını yapan kim?. Yahu inşaat matematik işi.. Dayanma duvarına kaç ton yük binecek ona göre hesaplanır yapılır.
Bunun hesabını hangi mühendis yapmış?. Merak eden yok.. O inşaatın sahibi kim?. Merak eden yok!. O boşaltılan 21 evin sakinleri şimdi nerde yaşıyor? Merak eden yok!. O inşaatın sahipleri, o heyelan tehlikesi olan yere inşaat temeli kazılması izni veren kim?. Merak eden yok!.
Bu çökme sonunda kaç kişiye, hangi gerekçe ve hangi ceza istemleriyle dava açıldı?. Merak eden yok..
O zaman, yarın bizim evimizin de çökme ihtimali yüksek değil mi?.
Bir gün geliyorsunuz, eviniz yok. Kimse ölmedi diye sevin.. Ama içindeki herşeyle evi gitmiş aile şimdi nasıl yaşıyor, yaşayacak, merak eden yok!.
Gazeteler, TV'ler olayı ertesi gün unuttu. Bizde adam gibi haber yapmak yok. Fikri takip hiç yok..
Vah Kağıthane'nin zavallı evsizleri.. Ölmüşsünüz, ağlayanınız yok..
Aslında sadece onlar değil, biz hepimiz bu kentte bedava yaşıyoruz, dostlar!.
***
Şevket Ağabey de..
Tanrı, benim gibi bir eşeğin duasını kabul etti. "Bir gün ara ver Tanrım" demiştim, arka arkaya her gün bir sevdiğin gitmeye başlayınca.. Verdi, ama duam kadar.. Bir günlük..
Sonra.. Sonra "Ben eşeğim" dedim ya..
Kaç kez bu köşede size talkın verdim.. "Aman, yarın, öbür gün, sonra, diye ertelemeyin.. O yarın hiç gelmeyebilir" dedim.. "Sizin ya da onun için yarın olmayabilir.."
Şevket Ağabey, Uğurluer, hayatta en sevdiğim insanların başında geliyordu. Harika insandı bir.. Tam da benim sevdiğim istediğim müziği yapardı, minik, üç kişilik gurubu ile.. O piyanoda, her şeyi çaldığı piyanosunun başında olarak, iki..
En son hatırladığım o efsane Park Otel'de müzik yapardı, öğleden sonraları.. Happy Hours!.. Mutlu saatler.. Nasıl mutlu olurdum. Sık sık giderdim de..
Şimdi orada, gene öğleden sonraları İlham Ağabeyim, Gencer var, piyanonun başında.. 7 sene sonra, 100 yaşına basacak İlham Gencer.. Hâlâ harikalar yaratıyor..
Üniversite yıllarında onun "Not not, not responsible" şarkısıyla, cumartesi öğleden sonra partilerinde zıp zıp zıplarken, bir gün onunla ahpap olacağımızı aklıma bile getirmezdim..
(Hemen iki not tabii. O zamanlar diskotekler yoktu bir, kızlar gece çıkamazdı iki.. Bu yüzden sadece cumartesi öğleden sonra adı kimseyi korkutmasın diye "Çay" düzenleyen canlı müzikli mekanlarda, ya da ev partilerinde buluşurduk, bir. Türk popu İngilizce sözlü yazılırdı o devirlerde.. Erol Büyükburç ve Little Lucy ile öyle başladı. Sonra Türkçe sözlü pop oldu, nihayet Türk Pop Müziği.. Bu da iki..)
Tam 20 yıl, TRT'de "Anılarla Müzik" yaptı, Şevket Ağabey.. O programlar olmasa, TRT Müzik herhalde "Hey Gidi Günler Hey" başlıklı o nostalji saatini yapamazdı. Her programda var, Şevket Ağabey ve bir konuğu..
Daima güler yüzlü Şevket Ağabeyimin sesi çıkmıyordu ne zamandır.
"Sağlıklı olsa, çalardı bir yerlerde, duyardım mutlak" dedim, kendi kendime..
"Arayayım, izini bulayım bir ziyaretine gideyim" dedim, altı ay oluyor..
Şimdi anladınız mı neden ben eşeğim?.
Altı aydır, bugün, yarın.. Sanki o da, ben de ölümsüzüz ya..
Açtım ki geçen sabah gazeteyi "Şevket Uğurluer'i kaybettik.."
Şimdi ancak yukarlarda buluşabiliriz Şevket Ağabey.. Tabii senin gittiğin yere beni alırlarsa..
***
Çocuk Bayramı'nda iki çocuk ve..
23 Nisan günü öğleden sonra, hayatımın en mutlu anlarından birini yaşadım.. Bizim haftalık spor programı 90a'nın çekimleri Fulya'daki atv binasında yapılır. Çekim bitti. Stüdyodan çıktık.. Oto park için asansöre giderken, atv çalışma salonundan geçiyoruz. Masalarının aralarında koridorlar oluşmuş. O koridorlarda dünya tatlısı bir kız çocuğu dolaşıyor. 4-5 yaşlarında. Nasıl şirin, nasıl tatlı..
Gülerek baktım ona.. Elinde minik bir poşet var. Poşette de ince çubuk krakerler.. Bir tane çıkarıp bana ikram etmez mi?. Yürüdü, sıra başında bir meslektaşımız çalışıyor. Bir tane de ona.. Durdum, seyretmeye başladım.. Yürüdüğü koridor boyu yanından geçtiği herkese birer ikram.. Arada bir tane de ağzına atıyor. atv'cilerden bir genç kız tam benim içimden geleni yaptı. Eğildi, o küçük kızı nasıl sımsıcak kucakladı ve öpmeye başladı, yanaklarından.. Ve günün lafını söyledi..
"Seni yemeyelim diye bunları dağıtıyorsun değil mi?."
Annesi, ya da ablası, o gün Çocuk Bayramı ya, almış işe getirmiş herhalde.. Adını öğrendim.. Lara Aktürk!.
Sevgili Lara, can Lara, sönük, buz gibi, ruhsuz, cansız, coşkusuz bayramımı aydınlattı. 2019'un 23 Nisanından bana, yaşadıkça unutmayacağım bir anı bıraktı.
Tatlı, neşeli, sevecen, herkese koşan ve elindekileri herkesle "Paylaşan" Lara'yı unutmam mümkün mü?.
Ne muhteşem bir çocuk o!.
***
Benim yazılarımın içine çizdikleriyle sayfamı hem de nasıl güzelleştiren ressam
İbrahim Sarı kardeşim, dün de harikalar yaratmış, "Bugün 23 Nisan, neşe dolmuyor insan" başlıklı yazımı da süslemişti. Önde benim portrem, arkamda bir koca apartman, üzerinde üç bayrak..
İbrahim, cömert davranmış. Bayram günü benim geçtiğim cadde ve bulvarlarda üzerinde hem de bir kattan öbürüne sarkacak kadar büyük üç bayrak asılı tek apartman yoktu. On binada bir falan, pencere camı kadar bir bayrak ya vardı ya yoktu..
Öylesine yaşamıyordu, İstanbul "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı"nı..
Gece de dolaştım şöyle bir. İstanbul'da bayram mayram yoktu..
Haberlere baktım gün boyu.. Bir İzmir, "Gavur" İzmir müthiş törenler yapmış. Bir İzmir çocuklara "Bugün bizim bayramımız" dedirtmiş. Onlarda "Çocuk Bayramı" coşkusu yaratmış..
***
Simge Fıstıkoğlu, NTV'deki programına çocukları davet etmiş, 23 Nisan dolayısıyla..
Bir kız çocuğu "Ne olmayı düşünüyorsun" sorusuna cevap veriyor..
"Almanya Köln Üniversitesi'nde Tıp okuyup doktor olmak istiyorum."
Güzel.. Belki meraklı.. Araştırmış.. En
kolay, en yakın Tıp okuyacağı üniversite
Köln.. Belki Köln'de akrabaları, yakınları
var, ondan. Ama pek çok çocuk, yabancı
ülkede okumak ister. Hele, istediğini değil,
puanını tutanı seçmek zorunda olduğun
garip sistemli Türkiye'de yaşıyorsa..
Şaşmadım. Ama ondan sonra gelen bir cümlesi var..
"Ondan sonra belki de Alman vatandaşı olurum.."
Almanya'da doğan, ikinci, üçüncü
kuşak çocukların Alman vatandaşı olmaları
doğal.. Ama burda doğup büyüyen bir
çocuğun "Almanya'da okur, sonra belki
de Alman vatandaşı olurum" deyişi üzerinde
bir durmak, bir düşünmek gerek!.
İktidarı, muhalefeti ile bu ülkenin tüm siyasileri düşünmeli.. İyi düşünmeli..
***
Şimdi Büyükada'da, çok sevdiği vatanının topraklarında yatıyor, genç yaşta kaybettik onu.. Sevgili Arkadaşım Mehmet Bari.. Köln'de yaşıyordu. Çok da iyi yaşıyordu. Almanya'nın Sesi /Deutsche Welle'nin ve WDR/ Batı Alman Televizyonu'nun Türkçe Yayınlar Müdürü'ydü. Her yaz tatilini Türkiye'de, Ankara ve İstanbul'da bende, İzmir've Gökova'da benim gibi yakın arkadaşları ile geçirir, izin sonunda göz yaşlarıyla Köln'e dönerdi.
Bir gün uzun bir mektup yazdı bana.
"Ben sadece Türkiye'de mutlu yaşıyorum Hocam.. Ana vatanıma döneceğim.."
"Olur Bahri" dedim. Biz yakınları ona Bahri derdik.. "Dön ama tüm köprüleri atmadan dön. Sen burada bir ay, can dostların arasında, en güzel yerlere giderek, gezerek harika bir ay yaşıyorsun. Ama burada bir sene yaşadığın zaman, Almanya'da alıştığın, yaşadığın düzeni asla bulamayacaksın. Fena halde yadırgayacak, belki de vatanından soğuyacaksın.."
Bahrim, Alman Radyo ve Televizyonu'ndan istifa etmedi. İzin adlı ve kısa devre askerlik için geldi.. Altı ay kaldı Türkiye'de..
Dönerken "Allah razı olsun Hıncal Hocam. Hayatımı kurtardın" dedi.. "Benim Almanya'daki yaşama ve düzene alışmış kafamın burda mutlu olmasına imkan yok. Her yıl, aşkla özlemle gelir, bir ay tatil yapar, dönerim.."
Bir kalp krizi (Ki sebebi günde en az dört paket içtiği sigaraydı) onu genç yaşta aramızdan alıp gidene dek, hep vatan hasreti içinde, ama yılda bir ay o hasreti en güzel anlarla gidererek, mutlu yaşadı.
***
Tebessüm
Eşinizin sizi pür dikkat dinlemesini istiyorsanız, uykunuzda konuşun..
***
Sevdiğim Laflar
Bana duyulan güveni kaybetmektense, varlığımı kaybetmeyi tercih ederim.
Robert Bosch (Teşekkürler Selçuk Salman.)