Dünya üzerinde benzeri görülmedik bir kararla, Beşiktaş'ı kupadan eleyip, Fener'i finale taşıyan Yıldırım Demirören nam zatın gücü ki, kendileri şu anda medyanın dörtte üçüne sahip olup, eleştiri dokunulmazlığı vardır, özel kural çıkartıp final maçına girmesini garanti altına aldığı ve tribünde tam yanına oturtup hakemlerle birlikte resmen gövde gösterisi ve algı operasyonu yaptıkları öteki Yıldırım'a, yani Aziz'e "Kupa"yı vermeye yetmedi.
Aykut Kocaman'ın keçi inadına mahkûm olan Fenerbahçe, onun Akhisar'ın ekmeğine yağ süren ezberlenmiş hatalarıyla finali ve kupayı kaybetti.
Aykut Kocaman maç sonrası hiç sıkılmadan hakem kadrosuna laf etti.
Cüneyt faul vermemiş devam ettirmiş de, Akhisar'ın topu direkten dönmüş.. Gol mol bile değil, ama onu söylüyor maç sonunda.
Hâlâ algı operasyonu. Hâlâ kendini sıyırma çabası..
Ama haklı.. Çünkü o "Yurt dışında maç yöneten, ama içerde idare eden Cüneyt"ten büyük yardımlar bekliyordu.
O yardımlar gelmeyince kızdı hakeme tabii.
Dönelim Yıldırım'a..
Tam 18 yıl önce, 2000 yılında, hem de terör nasılken (Altı ay sonra, kahraman Emniyet Müdürü Gaffar Okkan o kent sokaklarında şehit edildi, PKK'lı hainlerce) gene bir Kupa Final Maçı vardı Diyarbakır'da. Ben ordaydım. Galatasaray, Antalya ile oynuyordu ve Diyarbakır bir festival havasına bürünmüştü.
Caddeler, sokaklar, vitrinler, evler..
Stat tıklım tıklımdı.
Bu defa, sadece Kupa Finali değildi olan. Diyarbakır'ın yeni, harika stadının da açılışı vardı.
Vali Hasan Basri Güzeloğlu'nun "Rezervasyon isteklerine bakılırsa, 2-3 stat olsa ancak talebi karşılarız" demişti iki hafta önce.. Ama gördük.. Stadın yarısı boştu.. Niçin?. Yıldırım nam zat, adaşına kupayı vermeye öyle azimliydi ki, Diyarbakır'da oynanan finali, Diyarbakırlılara kapadı. Biletler sadece Fenerbahçe ve Akhisar kulüplerine ayrıldı.
O da Fener'e 100, Akhisar'a 50 hesabıyla..
Akhisarlılar da, ayrıcalığı protesto ederek geri çevirdiler.
Gördünüz.. Tribünler çepeçevre Fener taraftarıydı. Bir köşede minnacık Akhisar gurubuyla..
Yani.. Fener kendi sahasında oynuyordu adeta, "Tarafsız saha" finalini..
Yani her şey A'dan Z'ye planlanmıştı.
Yıldırım, kupayı, yanında baş köşeye oturttuğu Yıldırım'a verecekti.
(Akhisar Başkanı nerdeydi, farkında olan var mı, Hürriyet, Milliyet, Vatan, Posta, Fanatik Spor servisleri..) Her şeyi planlayan Yıldırım'ın hesaba katmadığı Keçi inatlı Aykut'tu..
Bir de, taa Elazığspor'dan beri yakından izlediğim ve "İşte ülkemin Mustafa Denizli ve Fatih Terim'den sonra "Üçüncü Büyük" Hocası geliyor" dediğim Okan Buruk!.
Alnından öperim Okan..
Koskoca meslektaşını ve koskoca Beşiktaş camiasını sahtekâr ilan eden, her Allah'ın günü, hakemleri ve rakipleri etkilemek için algı operasyonları yapmaktan Fenerbahçe'yi unutan adama öyle Osmanlı tokatları attın ki bu yıl..
Üç maç.. Üç maçın ikisinde üçer gol..
Ve üç yenilgi tattırdın, maçları sahada değil, saha dışında kazanmaya savaşan adama.. Arkasındaki Federasyona, arkasındaki medyaya rağmen!.
Hocalık nedir, nasıl yapılır, futbol nasıl oynanır, kenardan nasıl yönetilir gösterdin..
Eline, yüreğine sağlık Okan Kardeşim..
Eline, beynine, yüreğine sağlık!.
***
YALANCI BUKET!.
Perşembe akşamı, kayda aldım KanalD Ana Haberi, sırf kontrol etmek için. Maç konuklarım gittikten sonra izledim.
O sabah yazmıştım da, bir ana haber sunucusu bile bile yalan söylerse, onun anlattığı haberlere inanan olur mu, diye..
Üstelik yalan söylediğini herkesin bildiğini de bilerek..
Buket Aydın bilerek yalan söylemeye devam ediyor.
Gene "Ara" dedi. Gene güya milyonla seyirciyi 15 dakika bekletti..
Gene ekrana dönünce "Ana haberimiz burada bitti" dedi yüzü kızarmadan..
Üç kuruş için insan kendini bu duruma nasıl düşürür, üç kuruş için bile bile yalan söylemeyi nasıl kabullenir anlamıyorum.
Gene o kanalda ana haber sunan M. Ali Birand'a sormuştum ayni soruyu o günlerde..
Işıklar içinde yatsın, sevgili dostum o gece şöyle vermişti reklam arasını..
"Biraz sonra, ana haberleri kapatmak üzere buluşacağız!."