Çayları dağıtıp arkadaşlarının yanına oturan İhsan:
- Ne güzel esiyor!.. Serinliği hakikaten özlemişiz… Mehmet, gülümseyerek:
- Birkaç gündür yaşadığımız yakıcı sıcaklarda serinliği özledik tabii. Ancak sanırım sıcaklar tekrar geliyormuş. İnsanız işte. Sıcakta soğuğu, soğukta sıcağı özlüyoruz… Selim:
- Bahar aylarına pek itirazımız yok ama… Yaklaşan bir arabayı gören İhsan:
- Evet, Melih Bey geliyor. Sanırım bir de misafiri var… Melih Bey, selam verdikten sonra misafirini tanıttı:
- Gazetecilik mesleğinin eskilerinden Mehmet Hocaoğlu. Uzun yıllar değişik gazetelerde çalıştıktan sonra emekli oldu. Ancak gözlemlerini halen sürdürüyor ve bazen de bunları yayınlıyor. Bu hafta sonu bana takıldı, burayı ve tabii sizi merak ettiği için de beraber geldik… Ekip, yeni misafiri daha konuşmaya başlamadan sevmişti. Selim, atıldı:
- Mehmet Ağabey, hoş geldin sefa getirdin. Melih Bey size hakkımızda neler anlattı bilmem, ama biz gelişmeleri öğrenmeye meraklı küçük bir topluluğuz. Laf aramızda, bazen misafirlerimizi sıktığımız da olabilir ama inanın en ufak bir kötü niyetimiz yoktur… İhsan, araya girdi:
- Mehmet Bey, sizi uyarmak zorundayım. Selim'in yaptığı bu başlangıç az sonra başlayacak soru yağmurları için bir girizgahtır, bilesiniz… Mehmet bey, gülümseyerek:
- Melih Bey zaman zaman bahsettiği için sizi tanıyor gibiyim zaten. Dolayısıyla mesele yok… Bu sözleri fırsat bilen Selim:
- O zaman müsaadenizle, öncelikle yıllarca gazetecilik yapmış ve Melih Bey'in söylediğine göre halen de gözlemlerini sürdüren birisi olarak, ülkemizin mevcut durumu ile ilgili değerlendirmenizi öğrenmek istiyorum... Mehmet Bey:
- Önce bir fıkra anlatmakla işe başlayalım. Sekreterlik için başvuran ve patrondan torpilli olduğu için usulen imtihan edilen bir hanım kız, sorulanları bilemez. Hesap bilip bilmediği sorusuna 'biraz biliyorum' cevabı verince, imtihan heyetinden birisi sorar: 'Yedi lira elli kuruşa bir mal alıp, 6 lira yetmiş beş kuruşa sattık. Karda mıyız, zararda mı?' Uzunca bir süre düşünen torpilli sekreter adayı, 'liralarda zarardayız, ama kuruşlarda kardayız' cevabını verir… Çayları dağıtıp oturan İhsan, merakla sordu:
- Eee, buradan ne anlamak gerekir?.. Mehmet Bey, devam etti:
- Türkiye'nin şu anda ne durumda olduğu ile ilgili benim değerlendirmem de, ülke olarak liralarda karda olduğumuz ama kuruşlarla ilgili problemlerimizin olduğu şeklinde… Mehmet Bey, gülüşmeler arasında sözlerini sürdürdü:
- Çeşitli açılardan zor günler yaşadığımızı söyleyenler var ve bunlar belirli ölçüde haklılar da. Ancak ülke olarak nerelerden geldiğimiz, hangi aşamalardan geçtiğimiz, nelerle karşı karşıya olduğumuz gibi önemli konuları hesaba katmadan yapılan değerlendirmeler problemlidir bence… Mustafa:
- Ekonomik durum da bu kapsamda mı sizce?..
- Tabii ki. Öncelikle çeşitli sebeplerle saldırılarla karşı karşıya kalan bir ülkeyiz. Arzu ettiklerini yapmadığımıza yani kendilerine teslim olmadığımıza çok kızan birtakım mihrakların, hiç ara vermeden saldırdıkları ve içerden birilerinin de onlara yardım ettiği, aşikar… Mehmet Bey, çayını yudumlayıp sözlerini sürdürdü:
- Kavga ediyoruz ve tabii ki yara bere de alıyoruz. Burada, teslim olsaydık durumumuz ne olurdu sorusu gündeme geliyor. Teslim olanlara baktığımızda da neler yaşanabileceği hakkında fikir sahibi olabiliyoruz. Kestirme yorum şu, teslim olsaydık bundan bin beter olurduk ve bundan sona teslim olursak, olacak olan da odur… Remzi:
Teslim olmak ya da olmamak!..
- Bizi teslim almaya çalışanlar ve onların içimizdeki uzantıları ile kavga ettiğimiz, doğru. Bütün mesele bu süreçte bizi idare edenlerin gerekeni tam olarak yapıp yapmadıkları. Bu konuda yorumunuz nedir?..
- Bu, bir sene, beş sene, on sene, yirmi sene öncesine nazaran hangi konuda ne durumdayız şeklinde ele alınıp rakamlarla ve oranlarla cevaplandırılması gereken bir soru… Temel olarak giderlerimiz ve gelirlerimiz ölçü alınarak hesap yapmalı, yani toplumun hemen her kesiminin aldıkları ve verdikleri arasında önceki yıllara nazaran ne gibi değişimler meydana geldiğine bakmalıyız. Tabii ki istisnalar vardır. Ama genel olarak enflasyon ve hayat pahalılığına insanını ezdirmeyen bir yönetime sahibiz… Mustafa, merakla sordu:
- Memurlar ve emeklilere yapılan son zamlar konusu rahatsızlık oluşturdu, sanırım…
- Doğrudur. Ben de bir emekliyim ve tıpkı 16 milyon emekli gibi benim de aklımdan 'keşke bize de daha fazla verselerdi' düşüncesi geçiyor. Ancak memurların toplam sayısı 5 milyon iken, emeklilerin EYT ile birlikte 16 milyonu bulduğunu da biliyorum. Emeklilere ödenen maaşların, vaktiyle onlardan kesilen ve sosyal güvenlik kuruluşlarının fonlarında biriken primlerin gelirlerinden karşılanması gerekir, biliyorsunuz. Ancak, çeşitli sebeplerle devletin bu konuda yüksek destekler vermek zorunda kaldığı da, hepimizin malumu… Selim:
- Yani halimize şükredelim mi diyorsunuz?..
- Halimize her zaman şükretmeliyiz. Gençler bilmez ama bu ülkede bırakın emekli maaşlarını memur maaşlarının ödenmesinde bile problemler yaşandı. Açık ekonomik saldırılara, salgına, Rusya Ukrayna savaşının olumsuz şartlarına rağmen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki hükümetimiz, insanımızı enflasyona ve hayat pahalılığına ezdirmediği gibi, maaş ve ücretler konusunda en ufak bir aksaklığa bile müsaade etmedi. Başta ana muhalefet olmak üzere 'battık, bittik, mahvolduk, ekonomi duvara tosladı' naraları atanlara rağmen de kervan yürümeye devam edecek inşallah… İhsan, ilavede bulundu:
- Bu söylediklerinize, büyük yıkımlara sebebiyet veren 6 Şubat depremlerinin yaralarını sarma mecburiyetine rağmen EYT meselesinin halledilmesi ve benzeri başka bazı adımları da ilave edebiliriz herhalde…
- Eyvallah. Bu arada akaryakıt ve benzeri konulardaki bazı fiyat artışları ile ilgili olarak, devletin 11 ilimizi vuran depremin yaralarını sarmak için gereken yaklaşık 1 trilyon lirayı bir şekilde bulmak mecburiyetinde olduğunu unutmamak gerek. Bunu ya içeriden ya da dışarıdan borç alarak bulacağız. Mümkün olduğu kadar fazla can yakmadan içerden teminine kızmamak lazım. Gereken kaynak için dışarıya başvurulması halinde millet olarak ödeyeceğimiz fatura kat kat yüksek olacaktı çünkü… Mehmet Bey, bir süre düşünerek sözlerini sürdürdü:
- 20 yıl öncesine göre gelirlerimizde giderlerimize göre ilerleme olması, önemli bir başarı. Bu süreçte ülke genelinde yollar, köprüler, tüneller, havaalanları, limanlar, organize sanayi bölgelerinde yükselen fabrikalar, savunma sanayindeki yerliliğin yüze 20'den yüzde 80'lere çıkması, kendi uçağımızı, helikopterimizi, tankımızı, otomobilimizi yapıyor olduğumuz gerçeğini de gözden uzak tutmamalıyız… Mehmet:
- Doğal gazımızı, petrolümüzü kendimiz bulup çıkarmamız, rüzgar ve güneş enerjisi konusunda ciddi mesafeler alınması gibi hususları da ilave etmek gerek herhalde?.. Mehmet Bey, devam etti:
- Evet, daha sayılabilecek çok şey var. Bütün mesele doluya yakın bir durumda olan bardağın boş olduğunu iddia edenlerin, birtakım mihrakların uzantısı oldukları ve gelişmeleri kötümserliği de aşan bir düşmanlıkla yorumlayıp yapılanları inkar etme ve kirletmeye çabaladıklarını unutmamak. Bunları tanımak da kolay. Kim ki ülkemizi ilgilendiren konulara adeta bir Avrupalı, bir Amerikalı hatta Bir Yunanlı gibi yaklaşıyorsa onların adamıdır ve onların menfaatlerini savunur… Soluklanan ve çayını yudumlayan Mehmet Bey, sözlerini noktaladı:
- Evet, güllük gülistanlık bir durumda değiliz ama, hamdolsun mevcut şartlara nazaran çok iyi durumdayız ve başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bizi idare edenlerin samimi gayretleri sayesinde daha da iyi olacağız inşallah…
- İnşallah!..