Birkaç haftadır sabah sohbetlerini içeride yapan arkadaşlarının dışarıda toplandığını gören Melih Bey, selam vererek yanlarına oturdu… İlk soruyu Selim sordu:
- Alçak katiller sürüsü, Hamas'ın yeni lideri Yahya Sinvar'ı da şehit etti. Gazze ile başlayan, Batı Şeria, Lübnan ve Suriye'yi de kapsayan yangın, İran'a da sıçrayacak gibi. Neler düşünüyorsunuz?..
- Sinvar, düşmanla çatışma halinde yani savaşırken şehit oldu. Bunun, o ve aynı yoldakiler için hedeflenen nihai nokta olduğu, malum. Ömrü boyunca cihat etti ve sonunda şehadet mertebesine ulaştı. Cenab-ı Hakk'tan, Yahya Sinvar'a ve tüm şehitlere rahmetler dilerim. Umulur ki makamları yüksek olur. Gazze'yi, Batı Şeria'yı, Lübnan'daki Hizbullah bölgelerini ve bu arada ara sıra Suriye'yi de vuran saldırgan alçakların bir şekilde İran'ı da vuracakları da kesin. Aklın, mantığın, uluslararası hukukun adeta rafa kalkması ve İsrail kuklaları tarafından yönetilen güya büyük devlet ABD'nin tutumu sebebiyle durdurulamayan ve ne zaman duracağı da bilinmeyen bir vahşetle karşı karşıyayız. Sözün tamamen bittiği bir yerdeyiz yani ve 'inşallah hayır olur' demekten başka yapabilecek bir şey yok… Mehmet:
- Sinvar'ın şehadeti, Hamas'ın ya da Gazze'nin bitişi manasına gelmez herhalde?..
- Asla. Ne yaparsa yapsın, İsrail'in Gazze'nin kararlılığını kıramayacağı, kesin. Arafat, İsrail askerlerine taşlarla karşı koyan Filistinli çocuklar için, 'onlar benim generallerim' demişti. Dünyanın görmezden geldiği, önce işgal ardından abluka altındaki bir bölgede katil bir yapının tasallutlarına maruz kalarak büyüyen gençlerin her biri kendi çaplarında birer generaldir. Gazze'nin generalleri bitmez, yani. Tabii ki Heniye ve Yahya Sinvar çok önemli isimlerdi. Ama Gazzelilerin onların yerlerini doldurarak mücadeleyi sürdürecekleri de, şüphesiz… Mustafa:
- Yaşananların hakikaten çok kötü olmasının yanında Filistinlilerin kararlılıkları ve bu arada olup bitenleri seyreden halkı Müslüman ülkelerin durumları, ibretlik. Filistin'e uzak olanlar ne ise ama hemen yanlarındaki yangının kendilerine bir şekilde ulaşacağı kesin olanların aldırmazlığı, çok garip… Melih Bey:
- Konuya böyle bakarsak sadece Müslümanların değil diğer dinlere mensup olanların istikbali de pek parlak değil. İsrail'in Gazze, Batı Şeria, Lübnan ve Suriye'yi vururken Müslüman Hıristiyan ayırımı yapmadığı, açık. Camilerin yanında kiliseleri de vuruyorlar. Yahudi olmayanlara genel olarak Goyim diyen ve aralarında çoğu zaman ayırım yapmayan bir anlayıştan bahsediyoruz. Şu anda kendilerine hizmet edenlerle iyi geçinseler de, vakti geldiğinde Yahudi olmayanların tamamını hedef alacakları konusunda da şüphe yok… Remzi:
- Bir zaman sonra kendilerine de yöneleceklerini bile bile Siyonistlere uşaklık edenleri anlamak, hakikaten mümkün değil…
- Bunların tarihlerini pek bilmedikleri ve atalarının Yahudileri gettolara mahkum etmek zorunda kaldıklarından habersiz oldukları söylenebilir. İsrail, Siyonist Yahudilerin bölge için birkaç bin yıldır kurdukları hayalin neticesi olmanın yanında, Batılı ülkelerin onlardan kurtulma çabasının da bir neticesidir. Netice olarak, 'sular yükseldiğinde balıklar karıncaları, sular çekildiğinde ise karıncalar balıkları yer' diye bir söz var. Devran hep böyle gitmeyecektir herhalde, bakalım. Mevlam neylerse güzel eyler… İhsan:
- Bu çok dikkat çekici bir şey. Şu anda değilse de ileride bu konuyu konuşmakta fayda var bence… Melih Bey:
- Tabii ki. Bu hakikaten önemli ve biraz da dikkatlerden kaçan bir konu. Üzerinde biraz hazırlık yaparım ve konuşuruz, inşallah… Mehmet:
Türkiye'nin partisi olmak…
- Bu arada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin DEM Partilileri uzattığı el konusu, epeyce tartışıldı ve tartışılıyor…
- Daha da tartışılır. Mesele açık, Devlet Bahçeli, DEM'e Türkiye'nin partisi olması gerektiğini hatırlattı. Bu partiden bazıları biz zaten öyleyiz gibi laflar etse de, öyle olmadığını en iyi kendileri biliyorlar. Cumhurbaşkanımızın iç cepheyi sağlam tutma çağrısı sonrası uzatılan bu elin değeri bilinirse bazı şeyler daha kolaylaşır. DEM içinden bazılarının alkışladığı bu hareket, bu partinin kendini PKK'nın tasallutundan kurtarma çağrısı, bir anlamda. Ülkemizin varlığı, birliği ve bekası ile alakalı hesapları olan dış mihrakların maşası olan PKK'nın talimatları ile yönetilmek yerine bu ülkenin gerçeklerinden hareketle siyaset yapabilirlerse, onlar ve hepimiz için daha iyi olur… Selim:
- Bölgeyi kan ve ateşe boğan İsrail'in hedefinde olup olmadığımız konusu da halen tartışılıyor. Bu konuda ne dersiniz?..
- Akşamdan sabaha İsrail Türkiye'ye saldırır diye bir şey yok. Normalde İsrail'in Türkiye'ye saldırmayı aklından bile geçiremeyeceği de doğru. Ancak, İsrail'i yöneten alçaklar güruhunun, artık ülkemizin güneyini de kapsayan Arz-ı Mev'ud haritaları önünde konuştuklarını da hepimiz görüyoruz. İsrail'i yönetenlerin hastalıklı kafalarında neler olup bittiğini bilemeyiz ama Türkiye'yi bir hedef olarak gördükleri gerçeğini gözlerden gizlemeye çabalayanların, İsrail ve Siyonist dostu oldukları unutulmamalı. Görünüşte ABD, ama aslında onu da güden İsrail'in arzularını yerine getirmek için çalışanlar, bunlar. Uyanık olmak gerektiği bir gerçek ve Cumhurbaşkanımızın söylediği de bu…Selim:
- Özellikle içimizdeki Siyonist aşıklarına bakınca, teyakkuzda bulunmanın önemi daha iyi anlaşılıyor. Demek ki İsrail'in melanetleri konusunda uyanık olmalı, kardeşlerimiz için dua etmeli, onlara ilgili kuruluşlar kanalıyla mali destekte bulunmalı ve bu arada ülke genelinde yayılan boykota da kararlılıkla devam etmeliyiz… Melih Bey, gülümsedi:
- İyi özetledin, Selim… İhsan:
- Şu Yenidoğan Çetesi konusu da epey gürültü çıkardı. Yaptıklarını okuyunca kanı donuyor insanın. Hastanelere yerleşmiş, yenidoğan servislerini ele geçirmiş, çağrı merkezinden birilerini ayarlamışlar ve belirledikleri hastanelere sevk edilmesini sağladıkları yenidoğan bebekler üzerinden devlet kasasını soymak için bin türlü melanet işlemişler. Gereksiz müdahaleler, sağlığına kavuşan çocukları daha çok para almak için bekletmek, kullanılmadığı halde kullanılmış gibi gösterilen ilaçlar. En vahimi de kendi sorumluluklarında olan yenidoğan servislerinde, belki gerekli müdahaleler yapılmadığı için hayatını kaybeden çocuklar… Mustafa:
- Bunların, bırak hekim olmayı insan oldukları bile şüpheli bence…
- Haklısın. Bereket, yaptıklarının farkına varılmış ve süreç içinde bazı adımları engellenirken, her şeyi tamamen ortaya çıkarmak için de titiz çalışmalar yapılmış. Aramızda insan gibi dolaşan bazı alçakların, kar hırsıyla neler yapabileceklerine ciddi bir örnek bu. Ne kadar uyanık olurlarsa olsunlar eninde sonunda yakalanacaklarına da tabii. Umulur ki en ağır cezalara çarptırılırlar ve ilgili hastaneler de kapatılır... Remzi:
- Soruşturma başladıktan sonra bazıları değişik sebeplerle kapatılmıştı. Son olarak 9 hastanenin ruhsatı da iptal edilmiş. Anlaşıldığı kadarıyla yapılan çalışmalarla konu ile alakalı bütün suçlular da ele geçirilmiş durumda. Allah (cc) kötülere fırsat vermesin… İhsan:
- Amin. Bu arada aklıma gelmişken, İBB Başkanının diploma meselesi de gündemdeki yerini koruyor. Konunun esası ne?..
- Mesele, İmamoğlu'nun üniversite imtihanına girmeden Kıbrıs'ta üniversite olup olmadığı tartışmalı paralı bir özel okula kaydolup, oradan da 1990'da üniversite imtihanında ilk bin arasına girenlerin ancak kaydolabildiği İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme bölümüne yatay geçiş yapması. Belli ki açıkça usulsüz şeyler var ve bu durumda diplomasının geçersiz hale gelmesi söz konusu. İşin ilginç tarafı, konu hakkında İstanbul Üniversitesi ve YÖK'ün sessizliklerini korumaları… Selim:
- Mesele ciddi ve üniversite diploması iptal edilirse çok istediği cumhurbaşkanı adaylığı da mümkün olmayacak demektir…
- Öyle gözüküyor. Zaten İstinafta bekleyen mahkumiyet aldığı bir dosyası da var, malum… İhsan:
-Evet, Melih Bey sanırım ayrılacak. Cenab-ı Hakk'tan ülkemiz ve milletimiz için hayırlar dileyelim.
-Amin.