Hasımlarımız ve yardakçıları…
Her isteneni yapan ya da en azından yapacakmış gibi gözüken bir ülke olsaydık, malum bazı ülkelerin düşmanlıklarına maruz kalmayacağımız gibi hesapsız takdirlerine bile nail olabilirdik…
Bölgemiz ve ülkemizin hali ve geleceğine yönelik hesaplarına uygun davrandığımızı düşünecek ülkelerin yöneticileri ve medya kuruluşları demokrasi, insan hakları, hak ve özgürlükler başta olmak üzere aklınıza gelen ve gelmeyen birçok hususta Türkiye'ye övgüler düzme konusunda birbirleri ile yarışırlardı.
Övgü konusundaki işlerini çok iyi yapacaklarından, bu hususlarda bizleri de fersah fersah geride bırakırlar, bizi bizden bile fazla seviyormuş gibi gözükmek için ellerinden gelen her şeyi yaparlardı yani.
Kendi ayaklarımız üzerinde durmanın yanında mazlumların da sesi olmamız dolayısıyla ülkemizin başarısı için dua edenlerin moralleri bozulurdu sadece…
Ancak, yeni muhalif liderlerden birisinin deyimiyle 200'e yakın devletin bulunduğu dünyada çoğu bize karşı olmaya zorlanan ülkeler de bu pohpohlama akımına uyarlardı ister istemez…
Tabii ki bölgemiz ve ülkemizle alakalı hesapları olanların istediklerini yapmanın hatta yapıyormuş gibi gözükmenin birtakım faturaları olacağı da çok açık bir gerçek…
Savunma sanayiimizde yerlilik oranının artırmamız bu mihrakların canını sıkacağından ve zaten ihtiyacımız olanı zaten bize verdiklerini (!) ya da vereceklerini düşüneceğimizden, bu türden işlere kalkışmazdık…
Eğitim, sağlık, bayındırlık ve benzeri sahalarda alınan büyük mesafenin başımızı döndüreceğinden kaygı duyacak olan dost ve müttefiklerimiz, bu sahalara yapılan yatırımların da mümkün olduğu kadar azaltılmasını isterlerdi muhtemelen.
Okullarımızda 25-30 kişilik sınıfların bizim gibi yakınlaşmayı çok seven bir millet açısından gereksiz bir lüks olduğunu, 40-50 kişilik sınıfların daha uygun olacağını düşünebilirlerdi mesela…
'Sizin için lüks!..'
Bu arada sağlık alanındaki muhteşem gelişmelere de çok bozulurlardı tabii. 5 yıldızlı otel konforunda hastaneler ve diğer hizmetler ile milletimizin birçok batılı ülkeden bile ileri bir sağlık sisteminden yararlanmasının açıkça israf olduğunu söylerlerdi herhalde...
Otoyollar, duble yollar, köprüler, havaalanları, limanlar… Bunlar ve benzeri kalkınmanın göstergesi ama aynı zamanda itici gücü olan yatırımlara da sıcak bakmazlardı kesinlikle.
Bunları gereksiz göstermek için ne tür sebepler bulabilirlerdi sorusunun cevabını bulabilmek için arşivlerde ufak bir gezinti kafi. Çevre ya da yeşil, ağaç, karbon monoksit, iklim değişikliği, küresel ısınma vesaire ile geçiştiriverirlerdi konuyu...
Bu arada aklımıza gelip de 'ama olmamasını istediğiniz birçok şey sizde olduğuna göre bizde niye olmasın' ya da benzeri sorular soracak olursak, lafı ağzımıza tıkarlardı… Çok kızdırırsak hemencecik düzenleyecekleri bir algı operasyonu ile bizi 'kötü çocuk' ilan ederlerdi herhalde…
İHA ve SİHA gibi aletleri yaptırmazlardı. Bunlar pahalı şeyler olduğu için bizim kullanmamızın mahzurlu olabileceğini, zaten ihtiyacımız olan istihbaratı bize sağladıklarına (!) göre buna lüzum olmadığını filan anlatırlardı...
'İyi ama verdiğiniz istihbaratlar hep defolu çıkıyor' denirse de, olumsuz hava şartlarından bahsederek konuyu kapatırlardı…
Türkiye'nin uyumsuz olduğuna dair algılarla ülkemizi zayıflatmaya çalışanların bizi rahatlıkla sömürmeyi hedeflediklerini, hiç ama hiç unutmamamız gerek…
İçimizde olup onların söylediklerini tekrarlayanların hasımlarımız hesabına çalışan işbirlikçiler olduğunu söylemeye bile gerek yok…
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yürüyüşünü görelim… (10.11.2024)
- En azından ayıp!.. (09.11.2024)
- Anlamak çok mu zor?.. (06.11.2024)
- Köprüden önceki son çıkış… (03.11.2024)
- Yok öyle!.. (02.11.2024)
- Ne oldu şimdi?.. (30.10.2024)
- Dosta güven, düşmana korku!.. (27.10.2024)
- Bir kıl bile değil… (26.10.2024)
- İyi bilmezdik… (23.10.2024)
- Gazze’nin generalleri bitmez!.. (20.10.2024)