"Seçim ayarlı" 5. Kol faaliyeti mi? "Erdoğan karşıtı" seçim analizi neden yayınlanmaya başladı? Batı ne için İslam'ı hedef alıyor?
2023 seçimlerinin takvimi yaklaştıkça uluslararası medyada Türkiye'yi hedef alan yayınlar arttı. İngiliz The Economist dergisi, "Ülke felaketin eşiğinde. Seçimler yaklaşırken Erdoğan'ın davranışı, bugün son derece kusurlu olan demokrasiyi tam gelişmiş bir diktatörlüğe itebilir" gibi gerçeklerden uzak ve çirkin ifadelerle bir dosya hazırladı. Batı medyası Atatürk'ten Başkan Erdoğan'a hep diktatör algısı peşine düştü. Öte yandan ise İsveç’te İslam düşmanlığı devam ediyor. Irkçı siyasetçi Rasmus Paludan cumartesi günü Kur’an-ı Kerim’i yaktı. Peki yaşananlar ne anlama geliyor? Gazetecilik mi, 5. Kol faaliyeti mi? "Analiz" görünümlü "propaganda metinleri" ile amaçlanan ne? Batı neden İslam'ı hedef alıyor? İsveç'te Kur'an-ı Kerim'e saldırıya hükümet ne için onay veriyor? Osmanlı 314 yıl önce İsveç'i Rusların elinden nasıl kurtardı? Gelişmeleri A Haber canlı yayınına katılan Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger ve tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu değerlendirdi.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan seçim tarihi olarak 14 Mayıs'ı işaret etti. 14 Mayıs 1950'de Adnan Menderes "Yeter söz milletin" diyerek Türk demokrasi tarihinde yeni bir sayfa açtı. Sembolik tarihin seçim günü olarak ilan edilmesinden sonra Batı medyası gazetelik faaliyeti adı altında Türk demokrasisini ve Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan tetikçiliğe başladı.
İngiliz The Economist dergisi, "Ülke felaketin eşiğinde. Seçimler yaklaşırken Erdoğan'ın davranışı, bugün son derece kusurlu olan demokrasiyi tam gelişmiş bir diktatörlüğe itebilir" gibi gerçeklerden uzak ve çirkin ifadelerle bir dosya hazırladı.
Öte yandan Batı İslam'ı hedef almaya devam ediyor. Cumartesi günü İsveç'te ırkçı siyasetçi Türk Büyükelçiliğine 200 metre mesafede İsveç polisinin koruması altında Kur'an-ı Kerim'i yaktı. Dün ise Hollanda skandal bir olay yaşandı. Pegida isimli İslam karşıtı grubun Hollanda lideri Edwin Wagensveld, Lahey'de Kur'an-ı kerim yırttı.
Peki Batı "manşet silahı"nı mı devreye soktu? "Terör silahı" ile amacına ulaşamayanlar basını mı kullanıyor? "Analiz" görünümlü "propaganda metinleri" ile amaçlanan ne? Batı neden İslam'ı hedef alıyor? İsveç'te Kur'an-ı Kerim'e saldırıya hükümet neden onay veriyor? Osmanlı 314 yıl önce İsveç'i Rusların elinden nasıl kurtardı? Akıllardaki tüm soruların cevaplarını A Haber canlı yayınına katılan Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger ve tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu değerlendirdi.
Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger'in öne çıkan sözleri:
"Batı'nın diktatörlük algısı yapma gayreti sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil. Aslında Batı, dünyanın her tarafında benzer uygulamalar yapıyor. Kendi çıkarları ve kendi çizdiği çerçeve dışına çıkan tüm liderleri ve bu liderlerin kamuoyu önündeki ağılıklarını negatif yöne çevirmek için çaba gösteriyorlar. Bunu Asya'da ve Latin Amerika'da görüyoruz. Peki bu çalışmalar etki ediyor mu? Sınırlı ölçüde etki ettiğini söyleyebiliriz. Genelde halk kararı veriyor. Türkiye'de seçimi yapacaklar olanlar yabancı basın ajansları ya da yabancı gazeteciler değil Türk halkıdır.
Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra 1923'te sonrasında 1928 yılında Atatürk'e yönelik çalışmalar var. 1930'da diktatörlerle ilgili bir yazı var. Sonrasında Atatürk'ün hayatını kaybetmesiyle beraber 1938 yılında yine algı çalışmaları yapılmış. 2017 ve 2023 yılında da yine benzer algı operasyonları var. Yani geçmişten bugüne baktığımızda Batı çıkarlarına uygun olmayan ve itaat etmeyenlerin itham edildiğini ve sindirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Turgut Özal'da burada hedef alınan isimler arasında yer alıyor. Çünkü uyguladığı politikalar Batı'da çok olumlu karşılanmadı. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik kampanyanın çok etkili olduğunu düşünmüyorum.
Batı'nın yaptığı kampananın dünyada sınırlı etkisi var. Neticede Türkiye'de de oy verenler Türk halkıdır. Türk halkı oyunu verirken yabancı basın ajanslarına ya da yabancı gazetelere bakmıyor. Türk halkı bir yerden bir yere taşındı mı? Ekonomik sıkıntılar yaşanmakla birlikte ana hedefler için çalışma yapılıyor mu? Türk halkı bunlara bakar. Türk halkı 14 Mayıs tarihinde de bunlara bakacak. Yabancıların yönlendirmesinin çok etkili olacağını düşünmüyorum. Sınırlı bir kesimde Türkiye hakkında negatif bir imaj yaratmaya çalışıyorlar.
Bu nasıl bir diktatörlüktür? Türkiye'de 20 senedir her türkü konuda görüşlerinizi açık şekilde ifade edebiliyorsunuz. Oysa otoriter yönetimlerde yönetimi eleştirmek mümkün değildir. Kimse halkın iradesinin sandığı yansımadığını iddia edemez. Batı demokrasilerinde ne oluyorsa Türkiye'de onun benzeri gelişmeler oluyor. Türkiye'de diktatör algısının çok tutmayacağını düşünüyorum. Diktatörlüğün ne olduğunu görmek isteyen aslında darbeyle iş başına yönetimlere baksın. Ben bir akademisyen olarak görüşlerimi rahat şekilde söyleyebilirim. Mısır'da seçimle göreve gelen bir yönetimi bir cunta devirdi. 2013 yılında veri iş başında görev yapıyorlar.
Tüm dünyaya seçimle gelenin kutsallığı hakkında nutuk çeken Batı, Mısır'da Sisi iradesini hemen onayladı. Avrupa'dan ziyarete gittiler. Sisi, Batı'ya gittiğinde kendisine çok yüksek rağbet gösterildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde negatif algı yaratmaya çalışmalarının sebebi Türkiye artık kendisi için biçilen kıyafetin dışına çıktı. Türkiye artık onlar için kontrol altında tutulamıyor. Soğuk savaş dönemindeki gibi Batı'nın her dediğini kabul eden ve her dediğine itaat eden bir Türkiye istiyorlar. Türkiye bu coğrafyada artık kendi gündemini dayatıyor. Ulusal çıkarlarına yönelik bir dış politika takip ediyor. Negatif imaj çalışmasının perde arakasında bu yaklaşımlar var."
Prof. Dr. Erhan Afyoncu'nun canlı yayındaki değerlendirmeleri:
"Diktatörlük meselesi farklı bir konu. Aslında 100 yıl önceki Batı basınına baksanız bile hiçbir şey değişmiyor. 100 yıl öncede o dönemin padişahlarına ve liderlerine aynı şekilde yaklaşıyorlardı. Batı o zamanda kan emici, kasap gibi manşetler atıyordu. Batı hiçbir zaman Türkiye'nin lehine manşet atmaz bunu çok iyi bilmek lazım. Keçezade Fuat Paşa'ya sormuşlar, 'İşeri nasıl yürütüyorsun?' diye. O da cevaben 'Rus elçiliğine soruyorum onlar ne derse tersini yapıyorum.' demiş. İşte bütün mesele budur. Bunu çok iyi anlamak lazım.
İsveç'te Kur'an-ı Kerim'in yakılması çok menfur bir olaydı. Böyle bir hadisenin yapılması ayrı bir dert bunu polis koruması altında ikinci büyük rezalettir. İsveç bunu özgürlük adı altında yapıyor ama eski İsveç Başbakanı Olaf Palme'nin nasıl öldüğünü tüm dünya iyi biliyor. Özgürlük adı altında yaptıkları işler kendi başbakanlarının hayatlarına mal oldu. İsveç tarih boyunca Avrupa'nın önemli askeri devletlerinden bir tanesi oldu. Her zaman güçlü bir ülke olmuştur. Çünkü çelik üretimleri var önemli bir madde. Bugün arabalarında da bu söz konusudur.
Fakat 1709 ve 1711 'de İsveç Kralı Demirbaş Şarl, Rusya'ya yeniliyor ve Türkiye'ye yani Osmanlı'ya sığınıyor. Burada 2 hafta kalmak için geliyor ve 5 yıl 3 ay 9 gün kalıyor. Osmanlı bu süre içerisinde Demirbaş Şarl ve binlerce adamını misafir ediyoruz, borç para verip besliyoruz. Sonradan biz bu borcu önemli bir kısmını onlardan almadık. Onlarında yüzünden Osmanlı Rusya ile savaşa da girdi. İşin ilginç tarafı Demirbaş Şarl ülkesine dönünde Türkiye'den birçok kurumu götürdü. Bunlardan bir tanesi de ombudsmanlık. Birçok sistem öğrenip gittiler. Yemek olarak mesela köfte gitti yoksa İsveçliler köfteyi nereden bilecekler. Yaramaz, Yıldırım diye isimler gitti. Bugün İsveç donanmasında bunlar gemi olarak faaliyet gösteriyorlar.
Bundan sonraki dönemlerde de Osmanlı, İsveç'e destek vermiştir. Bunu da Rusya'ya karşı müttefik olarak düşündüğü için yapıyor. Bugünde Ruslara karşı sıkıştılar ve NATO'ya girmek istiyorlar. Fakat provokasyonlar art arda patladı. Hem Türkiye'nin hem İsveç'in aleyhine bunları birileri kışkırtıyor. Bu Kur'an-ı Kerim'i yakan şahıs daha öncede aynısı yapmıştı. Aynı şekilde provokasyonları sürdürüyorlar.
Yalnızca İsveç olarak düşünmeyin aşırı sağ dünyanın her tarafında artacak. Beyaz ırkçılık yükselecek çünkü kavimler göçü gibi yeniden göçmenlerin kendi ülkelerini ele geçirip Roma'nın durumuna düşmek istemiyorlar. Bu da İslam ve Türk düşmanlığı üzerine yayılacak. Peki neden Türkler üzerinden yapılıyor? Bir NATO meselesi var. İki İslam'ın sancaktarı her zaman Türk olmuştur. Bunu da unutmayalım."
Dr. Yenal Göksun'un canlı yayında değerlendirmeleri:
Avrupa'da İslam'a karşı bu tarz saldırılar yeni değil. Geçtiğimiz yıllarda benzeri eylemlere şahit olduk. Dışişleri Bakanlığının da belirttiği gibi çirkin bir saldırı. Ancak bu eylemin Türk Büyükelçiliği önünde yapılması İslamofobi ve yabacı karşıtlığının yani Türkiye yönelik bir saldırı haline gelmesi açısından Üstelik Türkiye'de seçime giden bir süreçte bunun gerçekleşiyor olması Batı'nın seçimlere daha fazla angaje olacağına ilişkin emareleri bize sunuyor.
Aşağılık eylem bakıldığı zaman bireysel bir eylem gibi duruyor. Batılı yetkililer böyle adlandırmaya çalışıyor. Burada sıkıntı olan bu aşağılık eylemin polis koruması altında gerçekleşiyor olmasıdır. Burada devlet korumasının daha ön plana çıktığını görüyoruz. Antisiyonist bir eylem burada tasarlanamaz ve buna polisleri fırsat vermez.
Bu tam anlamıyla bir nefret söylemidir. Bu eylemin ondan hiçbir farkı yok hatta daha kötü direk olarak kutsal bir kitabı hedef alıyor. Ulusal ya da uluslararası hukuk alanında bu bir suç teşkil ediyor. Polis nezaretlerinde bu eylemlerin yapılması bu garabeti o devletlerin üzerine yapıştırmış oluyor."