Şayet algıda kaybetmişseniz yapılan tüm açıklamalar çokluk o algının yerleşmesine hizmet eder.
Bir süredir "muhafazakar mahallede" İstanbul Sözleşmesi üzerinden bir tartışma "yürütülüyor."
Hem de adına varıncaya kadar.
Mesela, söz konusu sözleşmeye şiddetle karşı çıkan bir hanımefendi yazar (mealen) şöyle dedi: "Neden Ankara Sözleşmesi değil de İstanbul Sözleşmesi? Sözleşme her şeyden önce Ankara'da imzalandı..."
Kıymet hükmümüz, hakikati birlikte aramaktır.
Ortak aklı her daim devreye sokmadan olmaz. Ortak akla da tartışmadan varılmaz.
Malumunuz, "Barika-i hakikatmüsademe-i efkardandoğar."
Gelgelelim... Cemil Meriç, "Hangi barika-i hakikat?" diye sorar. "Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı. Ve her mübâriz kendi cephesinde muzaffer..."
Bu ifade, "İstanbul Sözleşmesi" etrafındaki tartışmalara "üzüm yemek değil bağcıyı dövmek" maksadıyla katılanların röntgeni mesabesindedir.
Yanlış anlaşılmasın; isabetli olsun veya olmasın samimi bir şekilde mezkur sözleşmeyi destekleyenleri de eleştirenleri de tenzih ediyorum.
Hesap görmek için araçsallaştıranlaradır sözüm; kalplerinde hastalık olanlara!
Bu sinsilerin, Başkan Erdoğan aleyhine algı faaliyeti yürütmeleri için (muhafazakar mahallede) "Ayasofya'yı ibadete açtı" veya "Başörtüsüne özgürlük getirdi" diyecek halleri yoktu ya.
Çok elverişli bir şey buldular ve ordan yürüyorlar işte. Tekrar ediyorum; maksadı üzüm yemek olanlara sözüm yok.
Fitneye dönüştürmek istedikleri iş bu "malzemeyi" ellerinden almak için (içeriğinden maada) 18 Mayıs 2020'de şu tweetle tepkimi dermeyan ettim: "Şu İstanbul Sözleşmesibu kadar tatavaya değer mi arkadaş.?! Yırtın atın bitsin!.."
AK Parti Genel Başkanvekili NumanKurtulmuş da 2 Temmuz 2020'de İstanbul Sözleşmesi'ne parti olarak bigane kalamayacaklarını belirterek, "Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır..." dedi.
Ne zamanki bu açıklama yapıldı...
Muhafazakar mahallede İstanbul Sözleşmesi'nin şiddetle eleştirilmesini ellerini ovuşturarak izleyen CHP'den Meral Hanım'a ordan Koç'lara kadar cümbür muhalefet savunmaya geçti.
Bu arada, Kılıçdaroğlu'nun mezkur sözleşmeyi okuduğunu hiç sanmam. Liyakatlidostları bile okumadan imza atmış o nereden okusun?!
Zira, Akit gazetesi yazarlarından Abdurrahman Dilipak (tartışmalara neden olan yazısına açıklık getirmek için birkaç gün evvel yaptığı bir konuşmada) şunu söyledi: "Ben Ahmet Davutoğlu'na sordum nasılimza attın diye. 'Okumadım' dedi. Elinesağlık ötekiler de öyle..."
Gördünüz mü "liyakati," okumadan imzalamış! Demek okusa, imzalamayacakmış!
Acaba öyle mi?
Tenhalarda (telefonda) söylediğini kalabalıklarda da söyleyebilecek mi bakalım? (Meçhule saygı prensibi var, bekliyoruz...)
Lakin...
Davutoğlu'nun yandaşı Karar gazetesinin İstanbul Sözleşmesi'ni şiddetle savunan o sinsi yazarı bakınız ne demiş (boldlar bana ait): "Artık bu dengeleri gözetmek zorunda olmamanın özgüveniyle, yıllar önce sandıklara kapatılmış kadın-erkek ilişkileriyle ilgili değerler, fikirlerle sözleşmenin maddeleri yeniden süzgeçten geçiriliyor. Bu yapılırken de 'İmzalarkenkendimizde değildik, meyve suyumuzabir şeyler katmışlar' gibi tepkiler veriliyor. Halbuki herkes kendindeydi, neyiimzaladığının da gayet farkındaydı..."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.