Yine ve yeniden bir sınama ile karşı karşıyayız. Millet olarak, siyasal ve toplumsal mühendislik faaliyetlerine karşı
"bağışıklık" kazansak da bu tür ataklar mutasyona uğrayarak, karakter değiştirerek tekrar edebiliyor.
Görünen o ki...
Türkiye bir yandan suni iç gündemle meşgul edilmek isteniyor... Belli ki iddia, iftira, itiraf zinciri ile kamuoyu
algısı şekillendirilmeye, kişi ve kurumların
arasına kuşku tohumları ekilmeye çalışılacak.
Hatta
hesap soranlarla hesap vermesi gerekenler bile birbirine karışacak.
Zira pozisyonlar da anlık değişecek. Politik
ve medyatik uğultunun dozu giderek artacak.
Hakiki seslerin duyulması engellenecek.
Öte yandan...
Kuvvetle muhtemel ki ABD-AB-NATO ekseninde güncellenen siyasi kurgu pratiğe dökülecek.
"Nedir o?" diye sorulacak olursa... Bu hususa işaret eden ismin, MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli olduğunu belirteyim.
Biliyorsunuz, küresel sistemin tasarımcıları bir arayış içinde. Bu kritik geçiş döneminde Türkiye,
"yörünge devlet" olmayı reddeden, imkan ve kabiliyetleri ile bölgesel dengeleri belirleyen konumda.
Yine hatırlayacağınız üzere, başını ABD'nin çektiği bir blok, herhangi bir planını hayata geçirmek istediğinde, kılıfı her zaman
"içi boşaltılmış demokrasi söylemi" olageldi. Ama ne Irak ve Suriye'ye ne de Libya'ya demokrasi geldi. Aksine, kan ve gözyaşı ile yoğrulmuş, bölünmüş İslam coğrafyası
tarihinin en ağır bedellerini ödemek durumunda bırakıldı. Esasen tablo bugün de farklı değil. Fark yaratan nadir örneklerden biri, Türkiye'nin stratejik sahada kat ettiği mesafe ve sisteme karşı takındığı
"sorgulayıcı tutum!" oldu.
Devlet Bey'in işaret ettiği kronolojiye dönecek olursak...
10 Haziran 2021'de, Birleşik Krallık
ile ABD
"Yeni Atlantik Şartı'nı" imzaladı.
Bu çerçevede demokrasinin ve açık
toplumun savunulması, şeffaflık, hukukun
üstünlüğü, sivil toplumun ve bağımsız medyanın
desteklenmesi ön plana çıktı!
11-13 Haziran 2021 tarihinde ise
G-7 Liderler Zirvesi'nde demokrasi, özgürlük,
eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan
haklarına saygı vurgusu yapıldı.
14 Haziran 2021'de NATO
Zirvesi'nde
ittifakın siyasi boyutunun güçlendirileceği, yolsuzlukla mücadelenin
önem taşıdığı ifade edilerek, demokrasinin
destekleneceği kayıt altına alındı.
15 Haziran 2021'de gerçekleşen
AB-ABD Zirvesi'nde de demokrasinin
sahiplenileceği, otoriterliğin her türlü şeklinin
reddedileceği vurgulandı.
Tabii ki bu noktada,
"Ne var bunda? Evrensel değerlere kimin itirazı olabilir ki?" sorusu sorulabilir. Elbette demokrasi,
insan hak ve özgürlükleri, basın ve
ifade hürriyeti hava ve su kadar gereklidir,
titizlikle savunulmalıdır. Ancak bu değerlerin,
Türkiye başta olmak üzere
ülkelerin içişlerine müdahale aracına dönüştürülmesi,
hatta hedef ülkelerin istikrarsızlaştırılmasına
manivela yapılması kabul edilemez.
Ve maalesef yakın dönem, bu tür
girişimlerin acı tecrübeleri ile malûldür.
Tam da bu nedenle Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı sonrası İletişim Başkanı
Fahrettin Altun'un yaptığı açıklamadaki şu cümleler, hassas önemdedir:
"Cumhurbaşkanımız; attıkları her adımda hukukun üstünlüğünü, insanımızın hak ve hürriyetlerini gözettiklerini belirtmiş, reform gündeminde ilk sıraları her zaman adaletin en ideal şekilde tecellisini sağlayacak çalışmalara ayırdıklarını ifade etmiştir."
Evet...
Türkiye pek çok sahada olduğu gibi demokratik reformlar konusunda da kendi göbeğini kendisi kesmek, farklı şekillerde tezahür eden dış müdahalelere ve yerli işbirlikçilerine fırsat vermemek durumundadır!