Pandemi sürecinde sağlık sistemini, ekonomiyi, toplumsal dayanışmanın önemini her fırsatta konuştuk. Ama bir konu var ki sadece Bilim Kurulu'nun önerileri gündeme geldiğinde odaklandık, sonrasını adeta normal kabul ettik. "Neydi o konu?" derseniz, tabii ki "Eğitim!"
Yüz yüze eğitimin yeniden başlaması öncesinde, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un hakkını teslim etmek durumundayız. Bakanlıkta önceki yıllarda teknolojiye yatırım yapılmasını önceleyen, emeği geçen her isim teşekkürü hak ediyor elbette. Lakin Ziya Hoca'nın, uzaktan eğitime ilişkin modellemesi, eğitim içerikleri, ölçme ve değerlendirme metotları hakikaten uluslararası çapta bir başarıyı yansıtıyor.
Eğitim gibi oldukça kompleks, beklentilerin farklı, etki ve etkileşimin çok yoğun olduğu bir alanda geniş bir ortak paydayı bulabilmek hiç de kolay değil.
Kuşkusuz, pandemi şartlarındaki ekran başı eğitim, bugünün kuşakları için hem bilgiye hem de hayata dair telafi edilmesi gereken boşluklar bıraktı. Ancak, eğitimin sürdürülebilirliği sağlanmasaydı kayıp yıllardan, hatta kayıp nesillerden söz ediyor olabilirdik.
Okul öncesinden 12. sınıfa kadar tüm seviyelerde 1.600'den fazla dersi ve 37 bin eğitim içeriğini 18 milyon öğrenci ve 1 milyon öğretmenin kullanımına sunmak büyük bir iş.
5 binden fazla kitap ve 240 bin soruyu öğretmen ve öğrencilerin erişimine açmak da yüksek performans.
Öğrencilerin soru çözdüğü sırada, özel bir yazılım sayesinde konuları kavrama derecesini belirleyip eksik bilgi edindiği alanları kendisine iletmek ve yeniden çalışmasını sağlamak da mutlaka not edilmesi gereken bir örnek.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın destekleri ile mart ayı itibariyle 657 bin bilgisayarın ihtiyaç sahibi öğrencilere ulaştırılmasına ilişkin planlama ise eğitimde fırsat eşitliği adına başlı başına takdire şayan bir gayret.
Hele hele "Uzaktan Eğitime Bir Fikrim Var" çağrısı ile oluşturulan http://uzaktaneğitimebirfikrimvar.meb.gov.tr/ adresine ulaşan öneriler, Türkiye'yi küresel yarışta bir adım öne taşıyacak değerde.
Özetle...
Eğitim için değil gövdesini, elini taşın altına uzatan her kişi ve kurum bizlerin gönlünde taht kurar. Milli Eğitim Bakanı Selçuk da bu özellikli dönemin yönetimindeki emekleri ile şimdiden tarihe mal oldu bile.
***
28 ŞUBAT TARZI KURGUSAL İLETİŞİM
28 Şubat süreci diye bilinen, kendi vatandaşını tehdit görüp onunla kavga eden devlet anlayışını dün gibi hatırlayanlarımızın sayısı hiç de azımsanacak düzeyde değildir.
28 Şubat kararlarının üzerinden çeyrek asra yakın süre geçtiği için günümüze farklı şekilde yansıyan bir yönünü hatırlatmak isterim.
28 Şubat kafası, o günkü iktidarın muhtelif temsilcilerinin samimi görüşlerini kayda alır, sonra kesip-yapıştırıp bir korku senaryosu gibi sunardı. Yani "Kurgusal iletişimi" sonuna kadar ve acımasızca kullanır, manipüle edebildiği medya kuruluşları üzerinden servis ederdi.
Aradan yıllar geçti. 28 Şubat zihniyeti kurutuldu, vesayet çökertildi. Buna karşın, "cımbızlama tekniği" ile kitle psikolojisine oynama yöntemi, 28 Şubatçıların doğal ortaklarına miras kaldı.
Baksanıza, epey ilerleme kaydedildiğini söylediğimiz günümüz koşullarına...
CHP adına çalıştığı ayan beyan ortada olan odaklar, AK Partili siyasilerin sözlerini bağlamından kopararak, algı çarpıtmasında bulunabiliyorlar. Ve maalesef kendi gerçeklerini yaratarak, mesafe de alabiliyorlar.
Demek oluyor ki...
28 Şubat tarzı iletişimin yenilenen versiyonu ile karşı karşıyayız. Bu da yenilikçi, özgüvenli ve duru bilgiye dayalı iletişimin önemini bir kat daha artırıyor.