Yılın ilk "Enflasyon RaporuBilgilendirme Toplantısı" sonrasındaMerkez Bankası Başkanı SnNaci Ağbal'a sorduğum soru oldukça ilginçyorumlara yol açarak tuhaf noktalara çekildi. "Çarşı karışsın, bize de malzeme çıksın"diye hazırda bekleyen, kimler olduklarıbizce malum çevreler hemen harekete geçtiler. Senaryoları birbiri ardına sıraladılar da sıraladılar!
Yazımın hemen başında üç hususu kayda geçireyim: Birincisi... Düşük tek haneli enflasyon, sürdürülebilir büyüme, cari fazla, sağlam kamu maliyesi, etkin bankacılık sistemi bu ülkenin geleceği için mecburiyettir. Bu yöndeki her çaba desteği de teşekkürü de hak eder. İkincisi... İçinde bulunduğumuz ekonomik çerçeve, siyasal çerçeveden ayrı düşünülemez. Mevcut sistemin sürükleyici gücü, milletin desteğini alarak ülkeyi yöneten Sn Cumhurbaşkanıdır. Bence, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın tercih ve öncelikleri ile piyasaların beklentisi arasında dengeleyici bir "ara yazılıma" ihtiyaç vardır. Kanımca Merkez Bankası bu açıdan kilit role sahiptir. Üçüncüsü... Başkan Ağbal ile 25 yılı aşan tanışıklığımız söz konusudur. Birbirimize bir telefon mesafesindeyiz. İstediğimizde kitabın ortasından da konuşabiliriz. Gelelim asıl konumuza...
Fiyat istikrarı, yani enflasyonla mücadele tek kişi veya kurumun omuzlarınayüklenemeyecek kadar zorlu ve çok yönlü gayret isteyen bir alandır.
Fiyatlar genel seviyesinin istikrar kazanmasında; iç ve dış talebin seyri, maliyet unsurlarının gelişimi, bütçe disiplini, rekabetçi yerli üretim kabiliyeti, finansal sistemin fonlama gücü, beklentiler, güven ortamı ve toplum psikolojisi de son derece önemlidir.
Türkiye tecrübesine göre, Merkez Bankası politika oranı (faizi) ile piyasa faizleri arasında -maalesef- açık bağlantı bulunmaktadır. Enflasyonu kontrol etme saiki ile faiz silahının çekilmesi reel sektör için her zaman sancılı süreçleri de beraberinde getirmektedir. Yukarıdaki tespitler ışığında...
Sanırım Ağbal, Sn Cumhurbaşkanının duruşu ile piyasa aktörleri bağlamında süreç yönetimini rahatlatacak bir analize yönelmek yerine, yaşadığımız dönemin özgün koşulları ve birikimli ajanda nedeniyle benim sorumu farklı bir zeminde değerlendirmeyi tercih etti. Evet, ben de kabul ediyorum ki enflasyon şu sıralar artış eğiliminde. Yukarı yönlü riskler çok fazla. Merkez Bankası da bu tablo karşısında parasal sıkılaştırma yönünde refleks göstermekte. Lakin yükseltilmiş faiz olarak da nitelendirebileceğimiz bu durumun, reel sektöre etkisi öteden beri hassas meseledir. Kısa vadede katlanılacak bedele karşın, orta vadede güvenin pekişmesi ve enflasyonda başlayacak düşüş sayesinde kazanımların daha fazla olacağı da savunulmaktadır. Bu tez özünde doğru olmakla birlikte, küreselkaotik ortam ve Türkiye dinamikleri belli esneklikleri de gerektirmektedir. Bilhassa yüksek faizin kredi kanallarına erişimi kısıtlaması dolayısıyla üretim-yatırım denklemini bozduğu göz ardı edilemez. Hatta iç ve dış gelişmelere, ekonomiyikemoterapiye tabi tutarcasına sadecefaizle karşı konulması da eksik yaklaşımdır. Ve nihayet...
Türk özel sektörünün, Cumhurbaşkanının gayretlerine ne derece destek verdiği ayrı bir tartışma konusudur. Yani, faiz yakınmasındabulunanların durumlarını gözdengeçirmesi faydalı olacaktır. Mali destek ise pandemi şoku yaşayan işletmelerin hakkıdır. Özetle...
Merkez Bankası, enflasyonla mücadelede yalnız değildir. Tabii ki bu mücadelenin başarısı, fiyat istikrarına taraf görünen pek çok şahıs ve kurumun da samimiyet testinden geçmesine bağlıdır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.