Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan, Suriye iç savaşının gelip dayandığı İdlib'deki kördüğümü çözmeye çalışırken Türk devlet aklı da
"sonuna kadar zorla, gelinen noktada dur, sonra tekrar zorlarsın" şeklinde çalışan Rus askeri stratejisine karşı koymaya uğraşırken,
Şayet...
CHP Genel Başkanı, verdiği demeçlerle;
Rusya'ya,
"Esad rejimi ile görüşmeye, gerektiğinde Türk askerini Suriye'den çekmeye hazırım" sinyali gönderiyor,
ABD'ye ise
"Bölgedeki YPG unsurları dahil Kürt gruplarla konuşur, Ankara'daki bakışı değiştiririm" imasında bulunuyorsa,
Ve bu yolla iktidara gelme hayali kuruyorsa, emin olun bu millet o oyunu bozar!
Görünür gelecekte...
Suriye politikasına radikal müdahalede bulunmayı vaat eden, faturayı ise geçmişe yıkmayı düşünen, PKK'lı Kürtleri yeni arayışlara motive eden, FETÖ'cüleri de mağdur ilan etme denemesine girişen CHP Genel Merkezi'ndeki siyasi zekâ, bu davetkar sözleri ile güncel Türkiye projesi yazmakta olan küresel güçlere,
"gel gel" yaptığını zannediyorsa, büyük yanılgıda bocalıyor demektir.
***
Son 8 yılda oldukça değişik safhalardan geçen Suriye sahası, tekçi bakış açısı ile yorumlanamayacağı gibi Türkiye'nin değişken reel politik şartlara gösterdiği refleks de basit eleştirel yaklaşımla tahlil edilemez. Kuşkusuz düne dair söylenmiş çok söz, bugün de söylenebilecek çok tespit olabilir. Lakin bu aşamadaki risklerin yönetimi, tüm Suriye denkleminin nasıl çözüleceği ile doğrudan bağlantılı hale geldiği için klasik siyasi polemik unsurları ile kaybedilecek vakit kalmadığı da aşikardır.
Zaman zaman toplumun belli kesimlerinde baş gösteren, hatta yer yer AK Parti kadrolarına da bulaşan "Suriye yorgunluğu virüsü", CHP'nin tetiklediği gibi yayılırsa Türkiye'nin milli bağışıklık sistemini felç edebilir.
Evet, Suriye krizinin siyasi, insani, ekonomik ve güvenlik boyutunda en ağır maliyete katlanan ülke Türkiye oldu. Birkaç yüz bin mültecinin Yunanistan sınırına yığılması karşısında, adeta tiyatro izlercesine uçağa, helikoptere toplaşıp kuşbakışı manzara gözlemleyen AB yöneticilerinin, Türkiye-Suriye sınırındaki trajediye yıllardır kayıtsız kaldığı da bir gerçek!
Gelinen noktada...
Suriye'ye yerleşik Rusya gerçeğini dikkate alarak, ülkemize yönelen güvenlik tehditlerini bertaraf edecek şekilde orta-uzun vadeli bakış açısı ile netice alınması öncelikli konudur.
İlk etapta İdlib'de ilan edilecek kapsamlı ateşkese; uçuşa yasak bölge, etkin terörle mücadele ve Türkiye sınırı boyunca güvenli bölge tesisinin eklenmesi de mutlak zorunluluktur.
Moskova, meşruiyetini yitirmiş Şam rejimi ile Ankara'yı aynı kefede tartma yanılgısına düşemez, düşmemeli.
*
Tek merkezden yönetilen Avrupa medyası
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türk Delegasyon Başkanı Akif Çağatay Kılıç, AK Parti grup toplantısı sonrasında yanımıza geldi. Önümüzdeki hafta, Strazburg'da AKPM'de oldukça hararetli oturumlar yaşanacağını, bilhassa Yunan parlamenterlerin hazırlıklarına karşı ciddi çalışma yaptığını anlattı. Sonra hassas bir hususa işaret etti.
"Ülke isimleri, yazarları değişiyor ama içerikleri değişmiyor! Avrupa medyası, sığınmacı sorununu tek merkezden ele alıyor. İnsani krizin çözümüne odaklanmıyor, Türkiye'yi yıpratma kampanyası yürütüyor" dedi. Haklıydı da.
Daha dün Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, sınırda İngiliz Sky News muhabirinin provokatif sorularına muhatap olmuş ve ağzının payını vermişti. Türkiye'nin, Avrupa'daki güvenliğin ve istikrarın sigortası rolünü görmezden gelen önyargılı, hatta düşmanca tavır içindeki isimler, mültecilerin zorla sınıra getirildiğini ileri sürecek kadar pervasızlaşmıştı. Maalesef bizim medyamızda dönüşüme uğrayan bazı meslektaşlar da AB'yi değil, Türkiye'yi sigaya çekecek kadar uçlara savrulmuştu. Aman dikkat! Hem dışarıdakilere hem de içimizden görünen bize yabancılara!