Libya, Doğu Akdeniz, Suriye-İdlib... Dış politikanın iç politika ile geçişkenliğinin arttığı günleri yaşıyoruz. Dikkatimiz, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını ve güvenliğini yakından ilgilendiren konulara odaklansa da geleceğe dair siyaset mühendisliği arayışlarını asla ıskalamıyoruz. Nihayetinde Türkiye'nin bölgesel iddialarını dizginlemek, hatta Ankara'ya yeniden istikamet vermek isteyen aktörlerin tamamı, iç siyasetteki her ihtimali gözetmeye ve dahi kimi isimlere yatırım yapmaya devam ediyor. Perde gerisinde gelişen hadiseler, kamuoyunun sevk ve idare edileceği
"Türkiye Uzlaşması",
"Büyük Türkiye Buluşması" mealinde suni ama geniş bir ortak payda oluşturma gayretlerinin hız kesmediğini gösteriyor. CHP ve İYİ Parti'nin ortadan, HDP'nin yandan tesis ettiği birlikteliğe ürkekçe destek veren FETÖ'cüler de başlarını kaldıracakları anı bekliyor.
Gezi hadisesinin dinamiklerinden de beslenen, farklı sosyolojik tabanları ortak hedefe kanalize etmeyi içeren bu yöntem, mevcut siyasi sistemin kapı araladığı
"ittifak modelinden" de besleniyor. İstanbul seçimlerinde pilot olarak uygulamaya konulan, gerek konjonktürü gerek AK Parti'nin kimi zayıflıklarını fırsata çeviren bu proje canlılığını koruyor. İdeolojik olmaktan ziyade toplumsal karakterli muhalefeti tetiklemeyi önceleyen, iktidar kanadını ise muhtelif iddia ve söylemlerle meşru müdafaada tutmayı amaçlayan bu planlama, evhamla veya komplo teorisi ile geçiştirilecek kadar basit bir çizgide de ilerlemiyor.
***
Kuşkusuz...
Kalkışmaya dönüşen Gezi olaylarından alınan dersler, 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında milletin sergilediği duruş, ABDİngiltere- Körfez kaynaklı finansal operasyonlara karşı gelişen bağışıklık AK Parti'yi, görünür gelecekteki her türlü senaryoya karşı motive edebiliyor. Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın liderliğinden de ivmelenen bu enerjinin, yine de rehavete dönüşmemesi gerekiyor.
Neticede, AK Parti'nin arka bahçesinden devşirilen siyasi hareketlerin, AK Parti karşıtlığı ile kemikleşen zıt uçlarla hangi kesişim kümesinde harmanlanacağı, ne kazanıp ne kaybettireceği hâlâ bir soru işareti olarak duruyor.
İşte bu nedenle...
Önümüzdeki dönem tarihi bir tercihe şahit olacak ve kararımızı belli edeceğiz...
Kaotik global şartların dayatmalarına karşı güçlü bir siyasi liderlikle mi baş edilecek?
Yoksa,
"Kadro hareketi" diye pazarlanan
değişik siyasi blokların bir sepette toplanma
çabası mı maya tutacak?
AK Parti açısından, son 17 yıldaki meydan okumalar karşısında sergilenen milli demokratik duruşun ve millete her alanda götürülen hizmetin değersizleştirilmesine fırsat tanınmadan hafızaları tazelemek, sanılandan da fazla önem taşıyacak.
Ve aynı şekilde...
"Muhafazakar Kürt kökenli vatandaşlar, şehirli milliyetçiler, antiemperyalist sağduyulu sol kanattakiler, rol model arayan gençler ile cuma cemaati olarak tanımlayabileceğimiz kitleler" belirleyici ağırlık kazanacak.