Türkiye'yi, eski parametrelerle değerlendirmek artık ne kolay ne de mümkün...
Belki karşı çıkabilirsiniz ama reel politiğin akışını durduramazsınız.
Türkiye Cumhuriyeti'nin, beka meselesi olarak tanımladığı olaylara yaklaşımı ile ulusal hak ve çıkarlarını korumak adına attığı adımları birbirinden ayırmak imkansız.
Suriye'de gerçekleştirilen askeri harekatlar ve neticeleri ile Libya'ya asker gönderme kararının gerekçeleri aynı düzlemin tamamlayıcı parçaları gibi görülmeli...
Bugün Türkiye, Libya'da ateşkesin sağlanması, barış, istikrar ve siyasi birliğin tesis edilmesi için inisiyatif alırken aynı zamanda kendi tarihinin ve coğrafyasının dayattığı güncel şartların yönetimine dair farklı bir aşamaya geçiyor.
Libya'nın meşru hükümeti ile imzalanan anlaşmalar Doğu Akdeniz enerji denkleminde Türkiye'yi vazgeçilmez konuma taşırken, bu stratejik üstünlüğün korunması, askeri güç kartının açılmasını da zorunlu kılabiliyor.
Ancak Türkiye, devlet tecrübesi ile akıllıca hareket ediyor.
Yani...
Libya'da ateş hattına koşarak gitmiyor.
Soğukkanlı bir planlamayla ülkenin asli sahiplerinin katıldığı bir yöntemi benimsiyor.
Trablus ve Misrata'da konuşlanması beklenen Mehmetçiğin, Suriye Milli Ordusu benzeri bir sistemi Libya Ulusal Ordusu formatında sahaya yansıtma arzusu ağır basıyor. Libya'nın meşru ordusunun eğitimi, toprağını savunacak askerlerin teçhizi, zayıf olan hava savunma kabiliyetinin takviyesi, deniz alanlarının korunması öncelikli hedefler arasında dikkati çekiyor.
Bingazi'deki, darbeci general Hafter'e bağlı kuvvetlerin yakın tarihte bir askeri okula hava saldırısı düzenletmesi de Türkiye patentli
"eğit-donat" faaliyetinin karşı tarafta ne kadar kaygı yarattığına işaret ediyor.
***
Esasen açık ve şeffaf politikalar izleyen Türkiye'nin, benzerleri bölgesel ve küresel güçler tarafından da kullanılan araçları gündemine almasının zamanı geldi de geçiyor.
ABD'nin Black Water, Rusya'nın Wagner adını verdiği
"profesyonel özel güvenlik şemsiyesine" Türkiye'nin de sahip olması, hatta milli menfaatlerinin zorunlu kıldığı anlarda ve yerlerde ileri sürmesi kaçınılmaz hale geliyor.
Kuşkusuz, bu tür bir yapılanmanın, düzenli ve denetlenebilir ordu prensibini zorlaması, alternatif güç kimliğine dönüşmesi riski de söz konusu olabilir.
Sayısı, süresi, görev alanı belirli, resmi otoritenin gözetiminde, dış sahada rol alabilen Türk Güvenlik Şirketi neden düşünülmesin ki?