Türkiye, seçim sürecine girmişken kredi derecelendirme kuruluşu Standart and Poor's'un (S&P) "not operasyonuna" uğradı. Aslında Türk Hazinesi, S&P ile ilişkilerini 5 yıl önce kesmişti. Yani, 2013'ten bu yana S&P, Türkiye'yi değerlemesi istenmeyen kuruluşlar arasına alınmıştı. Ancak bu tür kuruluşların radarına bir kez girdiniz mi siz istemeseniz bile kendi kendilerine dışarıdan analiz veya spekülasyon yapmayı sürdürebiliyorlar.
Kaldı ki IMFDünya Bankası İlkbahar Dönemi Toplantıları vesilesi ile geçtiğimiz ay Washington'a giden ekonomi kurmayları, bu tarz bir atağın gelişebileceğini öngörmüşlerdi. Türkiye hakkında kasti biçimde "belirsizlikalgısı" yerleştirmek isteyen sıcakpara otoriteleri, "Önce Türk piyasasındançıkalım, seçimden sonrasınabakarız" çizgisine çekilmişti bile.
Demek istiyorum ki ilk kez karşılaşmadığımız bu oyun, bıkıp usanmadan sürdürülüyor. Ve ısrarla Türk siyasetine şekil verilmek istenircesine sahnelenen bu senaryo karşısında gerek Türk milletinin bağışıklığı gerekse ekonominin direnci test ediliyor. Her başa çıkma mücadelesi ise ister istemez bir maliyet bırakıyor!
***
Bu açıdan bakıldığında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın hafta sonu açıkladığı manifestonun, ekonomi ile ilgili bölümü geleceğe dair "risk primi" bahanelerini bertaraf edecek ciddi başlıklar içeriyor. Bir başka anlatımla Türkiye ekonomisinde bardağın boş tarafı olduğunu öne sürerek olumlu yönleri fiyatlamaktan kaçınan çevrelerin kozlarının büyük ölçüde ortadan kaldırılacağı anlaşılıyor.
Türkiye ekonomisinin ulaştığı büyüklük görünür gelecekte şu üç faktörde "sihirli dengeyi" gerekli kılıyor. "Yüzde 5 enflasyon, yüzde 5 faiz(neredeyse sıfır reel faiz) ve maksimumyüzde 5 cari açık!" Türkiyedüşük tek haneli enflasyon ve sıfırayakın reel faizle, GSMH'sinin en fazlayüzde 5'i düzeyindeki yönetilebilir cariaçık seviyesinde rahatlıkla yüzde 7'likbüyüme zeminine oturabilir. Kamu borçstokunun GSMH'ye oranının yüzde30'un altında olduğu, bütçe açığınınmilli gelire oranının da yüzde 1-2 bandındatutulduğu Türkiye ekonomisi, butemelde birkaç yıl yoluna devam ettiğindecari açığı ihmal edilebilir oranaindiren, enflasyon konusunda tartışmalarıbitiren, yüksek faiz baskısından kurtulanbir ortama kavuşabilir. Ve bütünbu hususlar bir temenni değildir. Zira2013'ten bu yana kesintisiz müdahalelereuğrayan ve sonunda demokrasisiniayakta tutmayı başaran Türkiye, kısasüre önce sağladığı performansı kat bekat aşabilecek güce de birikime de sahipolduğunu ispatlamıştır. Faiz- enflasyoncariaçık denklemi çözüldüğünde yüksekbüyüme ve artan tasarruf eğilimine bağlırefah, düşük oranlı işsizlik zaten doğalsonuçlar olarak karşımıza çıkacaktır. Özetle... Türkiye'nin, hedeflerini tazelediği, özgüvenini pekiştirdiği yeni bir öyküye ihtiyacı var. Ötesinin üstesinden gelmek bu milletin mayasında zaten mevcut. 24 Haziran, huzur-istikrar- güven için kritik eşiktir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.