Bir süredir
Afrin'le yatıyor,
Münbiç'le kalkıyoruz.
Peki ama neden? Çeyrek asır sonra, bugünü değerlendirecek olan bizden sonraki kuşakların huzuru, güvenliği ve refahı için. Türkiye'nin yeni milli güvenlik doktrini, sınırlarının içindeki önlemlerin çok ötesine geçiyor. Yani, sınırımıza ve en önemlisi iç barışımıza yönelik tehdidin, kaynağında etkisiz hale getirilmesini önceliyor. Bunun, anlaşılabilir ve aciliyet arz eden gerekçeleri de bulunuyor.
Örneğin, Afrin. Halep'in en büyük ilçelerinden olan Afrin'in batısı Hatay, kuzeyi Kilis ilimize komşu.
Doğusunda Azez bölgesi yer alıyor. Ki bu bölge TSK ve Özgür Suriye Ordusu'nun kontrolünde. Güneydeki İdlib'de ise Türk Ordusu'nun gözlem noktaları var. Suriye iç savaşının yarattığı olağanüstü koşullar olmasaydı da Afrin, Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamak adına stratejik önemde bir merkez olarak değerlendirilecekti.
Zira bu ilçe Hatay'ın Amanos Dağları'na açılıyor.
Terör örgütü PKK'nın, Amanos yapılanması olarak bilinen gruplar, Afrin'den ya içeriye sızıyor ya da lojistik destek alıyor.
Münbiç'e gelince... Terör örgütü PKK'nın Suriye versiyonu olan PYD-YPG unsurları, bu ülkenin kuzeyindeki kritik geçiş noktalarında hâkimiyet kurmak ve denize açılacak yolları tutmak için çoğunluk nüfusu Arap olan Münbiç'i, ABD'nin desteği ile fiilen işgal etti.
ABD yönetimi, defalarca söz vermesine rağmen, YPG'li teröristlerin Münbiç'ten çıkmasını, Fırat Nehri'nin doğusuna çekilmesini sağlamadı.
Aksine, Fırat Kalkanı Harekâtı'nın El Bab'a kadar inmemesi, Münbiç'e uzanmaması için sahada inanılmaz oyunlar oynadı.
Ve çok daha mühimi, Türk Hava Kuvvetleri'nin Nisan 2017'de Suriye'nin kuzey doğusundaki Karaçok Dağı'na yönelik nokta operasyonundan sonra, YPG terör unsurları ABD kamplarının çevresinde konuşlanarak, katmerli Pentagon güvencesi elde etmiş oldu!
***
Suriye'nin kuzeyinde izin verilmeyeceği ilan edilen "
Terör Koridoru" meselesi, Türkiye'nin "
stratejik enerji güvenliği" açısından da kritik.
Akdeniz'e kadar yayılan bir Kürt devletçiği kurulması halinde Türkiye, petrol ve doğalgaz boru hatlarında by-pass edilecek. İsrail ise İran'a karşı bir tampon bölgeye kavuşacak.
ABD, "
operasyonel ortak" olarak nitelediği ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) şemsiyesi altında kamufle ettiği YPG'yi silahlandırarak önce düzenli ordu gücüne kavuşturacak sonrasında da devlet altı bir organizasyon şeklinde siyasi kimlik kazandıracak. Bu formül de NATO üyesi olan Türkiye'nin sınırlarının aynı zamanda NATO sınırı olması gerçeğine ters düşecek. Bir NATO ülkesi ABD, bir başka NATO ülkesi Türkiye sınırında, terörden devşirilmiş, kendisine müzahir siyasi ve bölgesel oluşum yaratacak. Aynı zamanda da kuzey Suriye'deki enerji kaynaklarını da denetimine alacak.
***
Bu noktada şu hususu da kayda geçirmek lazım... Olağan şartlarda askeri bir operasyonun yapılacağı önceden duyurulmaz.
Ama Afrin için neden böyle olmadığını iyi etüt etmek gerek.
Gerek ABD gerekse silahlı ortağı YPG bu harekâtın gerçekleşeceğini aylardır öngörüyor!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise net ve kesin beyanları ile;
ABD'ye, DEAŞ Karşıtı Koalisyon Güçleri'ne ve NATO'ya, "Ben, defalarca işin ciddiyetini, milli güvenliğimiz açısından risklerini söylemiştim. Ama dikkate almadınız" diyerek harekâtın meşruiyetini pekiştirmekte.
İç kamuoyunu hazırlamakta, dış kamuoyuna ise Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarını hatırlatmakta.
Piyasaların endişeye kapılmaması için güvence vermekte, milli dayanışmayı güçlendirmekte.
Ve nihayet, TSK'yı (hâlâ içinde barındığı düşünülen malum unsurlara rağmen) Afrin- Münbiç Harekâtı'ndan uzak duramayacağı noktada tutarak, başkomutanlığının gereğini yerine getirmekte.