15 Temmuz darbe girişiminin ardından, özellikle batı kamuoyunda giderek artan dezenformasyona karşı koymak büyük önem taşıyordu. Bu noktadan hareket eden Turkuvaz Medya Grubu, "
SABAH Yazarlar Kulübü" projesi ile küresel arenaya çıktı. Halen devam etmekte olan ülke toplantıları ile hem 15 Temmuz gerçeği hem FETÖ yapılanması hem de Türkiye'de anayasal reformunun gerekliliği anlatılıyor. Proje, dış alandaki etkisinin yanı sıra içeride de karşılık buldu ve
AK Parti Sivil Toplum Farkındalık Ödülü'ne de layık görüldü.
Bu uzun anlatımın nedeni, kuşkusuz "
ekonomi" ile de yakından ilintili. Zira SABAH Yazarlar Kulübü'nün Brüksel ayağında, uluslararası bir bankada çalışan ve Türkiye raporu hazırlayan analist, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye'nin büyümesinin zayıfladığını, siyasal sistemin risk biriktirdiğini savunarak, "
Bu duruma nasıl karşı koyacaksınız?" diye sordu. Bu kritik soru, sorunun içindeki ön kabul ve önyargılar maalesef bugün de anlamını ve geçerliliğini koruyor. İşte bu nedenle, Türkiye'nin iç ve dış kaynaklı sorunlarla başa çıkabilme kapasitesini yani siyasi, ekonomik, toplumsal ve güvenlik boyutundaki direncini dikkatli biçimde analiz etmek zorundayız.
***
Öngörülebilir risk unsurlarına ve negatif algı pompalamasına karşın, Türkiye'nin büyük bir çaba ve meydan okuma içinde olduğu görülüyor.
Sorunların farkında olan, çözüm yöntemlerini bilen bir iktidarın varlığı hâlâ en büyük avantaj.
İç piyasadaki durgunluğa karşı, "
mobilya, beyaz eşya ve gayrimenkul sektöründe" açıklanan dönemsel vergi indirimleri, piyasayı ve ertelenen talebi canlandırma adına kritik önemde.
Kamu yararına çalıştırma, iş başı eğitimi, özel sektördeki yeni istihdamın asgari ücrete karşılık gelen tutarının devlet tarafından karşılanması da ciddi bir hamle.
Yeniden yapılandırılan vergi ve sigorta prim borçlarında taksit ödeme süresinin uzatılması da piyasayı soluklandırmak için hayati değerde.
Emeklilere maaş hesabı karşılığı 450 liraya kadar banka promosyonu, torun bakan büyük annelere devlet desteği de doğrudan piyasalara etki edecek kararlar.
Bankacılık sisteminin, kredi riskini yönetmesi, yeni kredi açması için devlet garantisi verilmesi, KOBİ'ler ve esnafa sıfır faizli 50 bin liraya kadar kredi imkânı tanınması da günün şartlarında olağanüstü.
Merkez Bankası'nın, sığ piyasada döviz spekülasyonunu durdurması, finansal ve fiyat istikrarını teminat altına alacak duruş sergilemesi de takdirlik gelişme. Aynı şekilde özel sektörün döviz borcu ödemelerinin takibi ile kur riski yönetimine katkı sağlanması da oldukça mühim.
Ve "
Türkiye Varlık Fonu." Yani, gelecek nesillere bugünden daha iyi miras bırakma adına, kamu varlıklarının yönetimi, değerlendirilmesi, cari açık baskısı ile tasarruf açığı sorununun aşılması. Hakikaten müthiş bir fırsat.
***
Bütün bu kararların,
Türkiye ekonomisine soluk aldırdığı ama kısa süreli zaman kazandırdığı bir gerçek.
Petrol fiyatlarındaki istikrarlı seyir, dış ticaret ve turizmdeki kıpırdanmaya bağlı olarak Türkiye'nin dış görünümünün iyileşmesi de kuvvetle muhtemel.
Lakin...
Enflasyondaki artışı hiç gözden kaçırmamak,
Anayasa referandumunu takiben "
yeniden reform ajandasına" dönmek kaçınılmaz.
Özetle...
"
Evet" nisan geçer. Ama yapacak daha çok iş var.