Tüm dünyanın gözleri önünde bir katliam yaşanıyor.
Zor da olsa; Dünya(!) artık bunu kabul etti.
Katliamı yapanlar Lahey'de Uluslararası Adalet Divanı'nda…
Dünyanın hemen her yerinde halklar sokaklarda…
Gazzelilerin, Filistinlilerin yanında…
Her kıtada, her ülkede yükseldi bu ses…
Özellikle de ülkemizde… 81 ilde…
Protestolar… Mitingler… Eylemler… Boykotlar…
Tepkisini göstermek istedi herkes.
İsrail'e…
Siyonistlere…
Ya da İsrail destekçisi şirketlere…
Kampanyalar başlatıldı, listeler hazırlandı, bizzat iş yerlerinde yüzlerine haykırıldı.
Her ne kadar "Bana ne? Sana ne? Bir kahveden bir şey mi olurmuş" diyenler olsa da boykot başarılı oldu.
Ama bir de ders oldu!
VARAN 1
Boykot dedik bir de ne gördük…
Meğer bir tek bedenimizmiş bizim olan.
Onlarla süsleniyor, onlarla doyuruyor, onlarla temizleniyor, onlarla sosyal!leşiyor, güne onlarla başlıyor, onlarla noktalıyormuşuz!
Hatta ihtiyacımız olmadığı halde, bazı ürünlere ihtiyaçlı gibi hissettirilmişiz…
O olmazsa sanki eksikmişiz…
Kendimizi farkında olarak ya da olmayarak, o markaların bağımlısı haline getirmişiz.
BAĞIMLIYMIŞIZ yani!
Evet.
Acı ama gerçek!
VARAN 2
Boykot çağrılarıyla birlikte marketlerde, AVM'lerde MADE IN TÜRKİYE logolu ürün arayışı başladı.
Bazı yerli ürünler isimlerinden kendini hemen belli ediyordu.
Bazıları ise tereddütte bırakıyordu insanı.
Sebebi: Yabancı isim merakı.
Markanın ya da ürünün ismi eğer İngilizce ya da farklı bir dilde olursa, "Kaliteli", "Lüks", "Marjinal" olur algısı var ya!
İşte tam da bu yüzden yerli mi, değil mi anlayamadık.
Peki Bayraktar, Aksungur, Kızılelma, Kaan, Altay, Tayfun, Anadolu gibi isimlerle, Yerli ve Milli savunma sanayii ürünlerimiz tüm dünyada ses getirmeyi başarırken deterjan, kıyafet, içecek gibi tüketim malzemelerinde yerli isimlerden kaçınılması, hangi mantığa sığar?
Kusura bakmayın bu bir kompleks…
Yukarıda ismini saydıklarımız bu komplekse mağlup olmadan başardı!
Demek ki yabancı isimle olmuyor bazı şeyler!
Kalitenizle, farkınızla ortaya çıkarsanız, yerli isimlerle de kabul görürsünüz.
VARAN 3
Bu süreçte karşılaştığımız bir diğer acı gerçek: Alternatif yerli ürün yok!
En acısı bu belki de!
Maalesef bazı sektörlerde, ürünlerde yok denilecek kadar az yerliymişiz meğer…
Ya da yerliymişiz ama fark edememişiz. Pazarlayamamış, satamamışız!
Peki neden?
Kaptırmışız kendimizi çünkü.
O markalarla bir poz vermenin toplumda bizi bir statü sahibi edeceğini zannederek bir ömür geçirivermişiz.
Meğer ne çok şey kaybetmişiz.
SONUÇ
Bu eleştirilerin eminim hepsine verecek bir yanıtımız var.
Ama lütfen kendimizi kandırmayalım.
Kimse kimseye suç atmasın.
Sırf birisi oradan alışveriş yaptı diye kızmak, tepki göstermek ile olmaz bu iş.
Anlatacağız….
İşe önce, o sekülerlikten! vazgeçerek, toplumda var olabilmenin gereklerini oralarda aramayarak başlayacağız.
Onun için de herkese ihtiyaç var…
Kaliteli ve uygun fiyatlarla üretecek iş dünyasına…
O ürünlerine tezgahında bol bol yer verecek marketlere…
Ve bilinçli tüketiciye…
…
İnce bir çizgi bu. Neredeyiz? Kiminleyiz?
Erdemli olabilmek mesele.
Yani sıra bizde!
Not: Son zamanlarda büyük-küçük marketlerde yerli ürünlerin sayısı arttı fark ettiyseniz. Hatta bazı firmalar ürün yetiştiremediği için raflar boş.. Boykot edilen markaların ise, yaptıkları kampanyalarla çırpınışlarını takip ediyoruz.