Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı
İsmail Haniye'nin Tahran'da katledilmesi, Türkiye'deki kimi "muhafazakâr entegristler" tarafından anında çözüldü.
Pardon, "çözüldü" kelimesi hafif kaldı; "satın alındı" demek icap eder.
Doğrusu, zaten hazırmışlar satın almaya. O kadar ki, mümkünü olsaydı üstüne para sayıp hem de.
Satın aldıkları da şu: İran'ın yeni Cumhurbaşkanı
Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine katıldıktan sonra İran'ın başkenti Tahran'da şehit edilen Haniye'nin katili bizzat İran'mış.
Çok zeki oldukları için Haniye'yi İsrail'in öldürdüğünü "yutmadılar".
O kadar külyutmazlar ki, İsrail daha açık ve net bir şekilde katil olduğunu "itiraf" etse bunlar yine yutmazlar.
Zira, bu ortodoks muhteremler olayların arkasındaki gerçeği görmüşler bir kere.
Dahası büyük resmi didik didik etmişler.
Çünkü ellerinde "İsrail varlığını İran'a, İran da varlığını İsrail'e borçludur..." şeklinde acayip bir "projeksiyon" var.
***
İsmail Haniye'nin katledilmesine de bu "projeksiyonla" bakıp İran'ın İsrail'in işbirlikçisi olarak tarihsel rolünü oynadığını,
Türkiye'yi kuşatmaya çalıştığını,
Haçlılar ve Moğollar ile savaştığımız dönemlerde olduğu gibi bizi hep sırtımızdan vurduğunu şappadak tespit etmişler.
Seküler entegristler, "Araplar bizi sırtımızdan vurdu" derken, entegrist muhteremler de "İran bizi sırtımızdan vurdu" diyorlar!
Halbuki şunu tartışamayız: Haniye'nin İran'ın başkenti
Tahran'da öldürülmesi herkesten çok İran'ı vurmuştur.
Hâliyle, İran çok büyük bir yara almıştır, dahası aşağılanmıştır. Misafirini koruyamayacak kadar acizlik içine düşürülmüştür.
Entegrist muhteremlere soracak olursanız, Haniye'yi İsrail'in önünü açmaya çalışan İran öldürmüş.
Bu durumda, "İran kendi kendine itibar suikastı düzenledi" demektir.
Gülmeyin, şaka yapmıyorum, söyledikleri bu kapıya çıkıyor.
***
Haniye'nin Tahran'da katledilmesi, İran'ın üst düzey komutanları
Kasım Süleymani'nin 2020'de
Bağdat'ta öldürülmesine veya Şam'daki büyükelçilik yerleşkesinde İran Devrim Muhafızları'ndan üst düzey 2 general ve 7 İranlının katledilmesine benzemez.
Ona bakacak olursanız, Türkiye de
Eşref Bitlis'ten
Uğur Mumcu'ya kadar birçok
insanını suikasta kurban verdi.
Aselsan cinayetlerinden, toryum madeninin enerji
sorunumuza çözüm olacağı düşüncesiyle
araştırmalar yapan
Prof. Dr. Engin Arık ve ekibinin uçağının düşmesine kadar çok
kayıplar verdik. İran'ın da birçok nükleer
fizikçisi öldürüldü.
Lakin bu suikastların hiçbiri ne İran'ı ne de Türkiye'yi "töhmet" altında bırakmadı, bırakmaz.
Ama
Haniye bambaşka... Her şeyden evvel misafirdi.
İranlılar liderleri
Hamaney başta olmak üzere Haniye'nin kanının yerde kalmayacağını ilan ettiler.
Lakin İran için "çıkmaz" tam da burada.
İsrail savaşı bölgeye yaymak istiyor, İran da "stratejik sabır" tesmiye ettiği bir duruş sergiliyordu.
Şimdi ne olacak?
Soykırımcı Netanyahu'nun Washington ziyareti ardından savaşı bölgeye yaymak için "vize" aldığı besbelli.
Soru şudur: İran mezkûr duruşunu bozmadan töhmet altından nasıl kurtulacak?