Irkçı Siyonist İsrail, Filistin'e çöktüğü 75 yıl boyunca Filistinlileri her daim katletti, köylerini yaktı, göç ettirdi, bağlarını yıktı, zeytinliklerini talan etti, evlerini çaldı, çocuklarını hapsetti.
Lakin...
İlk kez dünya çapında onca tepkiye rağmen, üç aya yakın bir süredir Hiroşima'ya atılan bombanın üç katı etkisinde bomba yağdırdılar Gazzeli mazlum sivillerin üzerine.
Bombaladıkları evlerin enkazından bin bir güçlükle kurtarılan çocukları hastaneye taşıyan ambulansları bile vurdular.
Yetmedi, hastaneleri de vurdular.
Vahşette hiçbir sınır gözetmediler. Öldürdükleri Gazzelileri mezarlardan çıkartıp ezdiler, üzerlerinden geçtiler.
Filistinlilerin evlerini çaldıkları gibi Filistinli şehitlerin organlarını da çaldılar.
Dünya çapında onca tepkiye rağmen hiç tınmadılar. İsrail rejiminin şefleri katliama devam edeceklerini tüm dünyaya meydan okurcasına ilan ettiler. ABD himayesindeki İsrail'in katliamları karşısında tüm insanlık çaresiz kaldı.
Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel geçen gün Gazze soykırımını "Tüm insanlığın aşağılanması" olarak nitelendirdi ya, tam da budur. Hitler'den beri insanlık hiç bu kadar aşağılanmadı.
Soru şudur: İnsanlık bu aşağılamaya daha ne kadar katlanacak? İnsanlık onuru bu zulme dur diyemeyecek mi?
Daha doğrusu, karar mekanizmalarını etkileyebilecek "insanlık onuru" diye bir şey var mı, yoksa bu romantik lakırdıdan mı ibaret?
Sahi, soykırımları durdurabilecek bir insanlık var mı veya kaldı mı yeryüzünde?
Herkes konumuna göre az veya çok çağından sorumludur. Kimse sorumluluktan kaçamaz. Gazze'de binlerce çocuk biz yaşarken katledildi. Elimizden, dilimizden, kalbimizden sorumluyuz.
Umudumuzu da yitiremeyiz. Her şeyden evvel umudunu yitiren haysiyet ve şerefi dâhil her şeyini yitirir.
Kaldı ki sizi bilmem ama benim her daim tuhaf umutlarım olmuştur.
İsrail'in Gazze katliamlarını bütün bir yeryüzünde protesto eden milyonlarca insandan maada, bir kadının eylemi umudum oldu. Londra'da 87 yaşındaki bu kadın, her sabah, aynı saatte, İsrail'e destek veren McDonald's şubesinin önünde soğuk demeden, yağmur demeden Filistin için tek başına gösteri yaptı. Bu kendinden zuhur, bu inatçı duruş her şeye rağmen insanlık onurunun varlığının göstergesiydi.
İçim umutla doldu. Tarkovski'nin 86 yapımı "Kurban" filminde kahramanı Alexander, oğluna bir keşiş hikâyesi anlatır. Üç yıl boyunca kurumuş bir ağacı her gün ısrarla sulayan bu kesiş, Allah'ın mucizesine inandığı için bir mucizeye neden olur; kuruyan ağacın dalları yeşerir. Alexander, oğluna bu hikayeyi anlattıktan sonra şöyle der: "Şayet insan her gün aynı saatte, aynı şeyi yaparsa ve bunu bir ritüel gibi kararlılıkla ve sistemli olarak her gün tekrar ederse, dünyada bir şeyler değişirdi o zaman..."
Kardeşlerim, nerede olursanız olun, umudunuzu asla kaybetmeyin.
Filistin'in yanında durmaktan, Filistin'i konuşmaktan bir an olsun vazgeçmeyin.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.