CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na karşı
son günlerde oluşturulan
"muhalif dalgayı" çözümlemek
adına çok elverişli iki prototip
oldukları için
Yılmaz Özdil ve ODATV'nin sahibi
Soner Yalçın'ı misal vermek istiyorum.
Takdir edersiniz ki, bir konuyu herkesin anlayacağı şekilde vuzuha kavuşturmanın en etkili yolu örnekler üzerinden gitmektir.
Yoksa şahıslarla alıp veremediğimiz yoktur.
Yılmaz ilen Soner her şeyden evvel,
"Kılıçdaroğlu'nu istemezük" korosundan ayrışıyorlar. En azından "farklı" olmak için çaba gösteriyor, "argüman" falan üretiyorlar.
"İstemezükçüler" öyle mi ya!
Sırf kazanamadığı için
sevgili Kılıçdaroğlu'na demediklerini
bırakmıyorlar. Kazansaydı, ondan
büyüğü yoktu. Cibilliyetleri böyle. (Hani muhalefete muhalefet yapılmazdı lan! Ana muhalefetin liderine neden muhalefet ediyorsunuz?)
"Değişim" deyip duruyorlar. Fakat değişim taleplerinin içini doldurabilecek sadra şifa tek cümleleri yok.
Haliyle "çözümlenecek" bir yanları da yok. Hayır yani, sıradan oportünizmin neyini çözümleyeceksiniz?
***
Yılmaz ilen Soner'in en önemli ortak özellikleri, ikisi de daha önce "yandaşlık" yaptıkları
Kılıçdaroğlu'nun istifasını istiyorlar.
Yılmaz, Soner'e nazaran hakaretamiz.
O kadar ki, Kılıçdaroğlu'na
"Guguk kuşu" benzetmesi yapıyor. (Vallahi bunca yıldır Kılıçdaroğlu'nu eleştiririm, bir kez olsun herhangi bir kuşa benzetmek aklımın ucundan geçmedi. Nihayetinde ana muhalefet partisinin genel başkanı.)
Gelgelelim...
Soner "Kılıçdaroğlu'na muhaliflikte", Yılmaz biraderimiz kadar ileri gitmedi ama Yılmaz da vaktiyle Soner kadar
Kılıçdaroğlu'nu övmedi.
Soner arkadaşımız,
Kılıçdaroğlu'nu Türkmen coğrafyasından alıp Konya'ya yerleştirmiş, açtığı yoldan yürüyen CHP'li meczuplar da "Seyyidlik" unvanına yükseltmişti.
Seçimin ardından "Kılıçdaroğlu'na muhalif" oldu ya, umarım işin sonunda Kılıçdaroğlu'nu
Sabetayist ilan etmez. Çünkü Soner'in Sabetaycılar konusunda böylesi bir üretkenliği var.
***
Yılmaz ilen Soner sırf kazanamadığı için "Kılıçdaroğlu'na muhalefet" etmeyi kendilerine yakıştıramadıklarından olsa gerek "argüman" üretiyorlar.
Yılmaz geçen gün şöyle bir tweet attı: "Niye bırakmadığı, niye bırakmak istemediği, 14 yıldır kaybetmesine rağmen niye hâlâ alkışlandığı (...) ABD Dış İlişkiler Konseyi'nin yan kuruluşu İpekyolu Enstitüsü'nün 2008 yılındaki raporunda açıkça yazıyor... Az sabır, çalışıyoruz, kelime kelime anlatacağız..."
İşin tuhaf yanı, "anlatacağız" dediği şeyi, 15 yıldır bilmeyen yok.
Hatta emekli diplomat ve
eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen yıllar yılı televizyon kanallarında,
Baykal'ı istifaya zorlayıp yerine
Kılıçdaroğlu'nu geçirmeyi planladıklarını mezkûr kaynağa dayandırarak dile getirmişti.
Yılmaz'ın "anlatmaya" başlaması her şeye rağmen iyidir. Böyle böyle, "Kaset kumpasıyla CHP Genel Başkanlık koltuğuna oturtuldu" bile diyebilir, kim bilir!
Soner dostumuzun hakkını teslim edelim. Kılıçdaroğlu'na üzerinde durmayı hak edecek eleştiriler yönlendiriyor.
Fakat çözüm önerisi,
"Çeyrek asırdır bir Ekrem çıksın diye bekliyorduk" diyen Yılmaz'dan
farklı değil.
Sen kalk
"antiemperyalizm" veya
"tam bağımsızlık" üzerinden
Kılıçdaroğlu'nu eleştir,
sonra da
İmamoğlu'nu destekle.
Olacak şey mi?! O değil de, bunlara kızıp "Kılıçdaroğlu yandaşı" olmasam iyi.
Gülmeyin dostlarım.
Nasıldı o şarkı, "Tutun kollarımdan düşerim şimdi..."