Biz bunların
"etnik bölücülerle" işbirliğini sorgularken, bunlar
çoktan
"bölgesel bölücülüğe" evrilmiş de haberimiz yok.
Bunların
CHP'li Büyükçekmece Meclis Üyeleri
(E.S.) "Trakya bölgesinin Türkiye'den
ayrılmasının daha doğru olacağını..."
söylüyor.
Münferit değil, zihniyet meselesidir bu.
Daha önce de CHP'li İzmir Belediye Başkanları
Tunç Soyer, müstakil "İzmir bayrağı" ve İzmir'e özgü paradan söz etmişti.
Müstevli lobilerin desteklediği kimi Egeli işadamları da aynı dertten mustaripti.
"Avrupa Birliği madem Türkiye Cumhuriyeti'ni içeri almayacak, biz de 'Ege Bölgesi'ni Türkiye'den koparıp öyle girelim..." diyorlardı.
Bu da
İyonya Cumhuriyeti'ni canlandırma hayalinden başka bir şey değildi.
İyonya Cumhuriyeti mi?
Merkezi İzmir'de olmak üzere 30 Temmuz 1922'de kurulmuş, 9 Eylül 1922'de yıkılmıştı.
Evet, fiili ömrü kısa sürmüştü ama bazı zihinlerde canlılığını sinsice korumaya devam ediyordu.
Yoksa ne diye CHP'nin Tunç Soyer'i, gündüz gözüyle "İzmir bayrağı" desin?
Gerçi "dil sürçmesi" diyerek bu fecaatin üzerini örtmeye çalışmışlardı ama mahut lapsus çuvala girecek gibi değildi.
Bunda da şaşacak bir şey yoktu. Bu aziz milletin birlikteliğini sağlayan "ruh köküyle" barışık olmayanların akıbeti bölücülüktür.
***
CHP yandaşı
Cumhuriyet Gazetesi'nin duayen yazarçizerlerinden
Orhan Bursalı, bundan 13 yıl
önce Kürtlerin ayrılmasını gündeme
getirmiş, dönemin Hürriyet Gazetesi'nin
genel yayın yönetmeni
Ertuğrul Özkök de üzerine atlamıştı.
Nasıl mı?
Şöyle: "Birlikte yaşamak zorunda mıyız?" başlıklı bir yazı dercetmiş, "80 yıllık ezberi bozalım. Birlikte yaşamayacaksak ayrılalım..." demişti.
Ne ki Orhan Bursalı ve Ertuğrul Özkök'ün önerdiği bu "bölücülük",
Demirtaşgilleri kesmemişti.
O kadar ki...
"Diyarbakır'dan ötesini bize bırakmanız yetmez, bölge çok geri kaldı, kalkınana kadar bizi besleyeceksiniz..." demekle yetinmediler. "En büyük Kürt nüfusun yaşadığı İstanbul'u da tartışacağız..." dediler.
***
Her zaman konjonktüre göre manevra yaptılar. Kimi zaman sadece barış istediler, kimi zaman
Diyarbakır'dan ötesini az bulup İstanbul'a da gözlerini diktiler.
Mesela, 7 Haziran 2015'te
Selahattin Demirtaş'ın eşbaşkanlığını yaptığı
HDP yüzde 13 oy almış, 80 vekil çıkarmıştı.
Ne ki, Demirtaş partisine bu güçlü desteği veren Kürt halkı yerine, küreselcilerin işbirlikçisi "Beyaz Türkleri" dinledi.
Onlar ki
Öcalan'ı "savaşırken" Mandela, "Silah bırakın" dediğinde de
"cahş" (hain) ilan edenlerdi. "Demokratik haklarla yetinmeyin!" diyorlardı, "Konjonktür sizden yana, devlet kurun..."
Böyle başladı
"Rojava devrimi" şamatası. Ve böyle başladı Demirtaş'ın çağrısıyla 6-8 Ekim olayları...
Yüzde 13 oy almışsın, Kürt halkının meşru taleplerini bu milletin Meclis'inde dile getireceğine "hendek terörüne" omuz vermişsin, şimdi de kalkmış "HDP'nin oyları neden yüzde 8'lere düşmüş?" diyerek partine "stratejik akıllar" veriyorsun.
Hey gidi Demirtaş...
Vaktiyle bizde de vardı senin gibi böyle "stratejik derinlikli" bir deha. Adı lazım değil, aynı safa düştünüz bilirsin.