İstanbullu kar nedeniyle mahsur ve mağdurken CHP İBB Başkanı
Ekrem Bey'in
İngiliz Büyükelçi ile balıkçıda basılma "konusu" tartışılmaya devam ediyor!
Ekrem Bey, "Bu konu geçtiğinde
gözlerimin içinde çakan şimşekleri herkes
görsün..." diyerek racon kesmişti
ama...
Görebildiğim kadarıyla kimsenin iplediği yok.
Başta da kendi partisinin. Hem de CHP'li Bolu Belediye Başkanı
Tanju Özcan'a varıncaya kadar.
CHP Genel Başkanı
Kılıçdaroğlu da korkmamış veya gözlerine hiç bakmamış.
Yok hayır, baktığı halde İBB Başkanı'nın gözlerindeki şimşekleri görmediği ihtimalini düşünmek bile istemiyorum.
Doğrusu şudur: Bakmaya bile gerek duymamış, şimşek lakırdısını da kolpa olarak değerlendirmiştir.
Bunun için olsa gerek Ekrem Bey'in suyuna gitmek yerine dikine gidiyor!
***
İngiltere Büyükelçisi'yle yemekte olduğunu Kılıçdaroğlu'na haber verip vermediğine dair bir soruya Ekrem Bey, "Genel Başkan'ın benim yemeğimden neden haberi olsun?.." demiş.
Aynı soruya
Kılıçdaroğlu şöyle cevap vermiş: "Elbette haberim vardı..."
Dikine gidiyor dediğim bu işte.
Bu haberi "Birbirini yalanladılar" başlığıyla veren gazetemiz Sabah sormuş:
"Hangisi doğru söylüyor?"
Bence ikisi de doğru söylüyor.
Lakin,
Davutoğlu ikisinden de daha çok doğru söylüyor!
Alakası mı?
Doğrusu, direkt alakası yok.
Fakat Davutoğlu'nun zaten hiçbir konuyla direkt alakası yok. Genellikle "yanaşma" veya "yancı" konumundadır. AK Parti'den tutun da elan içinde yer aldığı
Millet İttifakı'na kadar bu böyledir.
Direkt alakalı olduğu konuları da malumunuz tevil eder; ya
İstanbul Sözleşmesi gibi "Okumadan imza attım" der ya da baş müsebbibi olduğu
"Suriye sorununda" olduğu gibi topu taca atar. (Sonra da durumdan vazife çıkartan "adamları" fakiri linç ederler.)
***
Sayın Davutoğlu geçen gün bir televizyon kanalında şöyle dedi: "Beni özel hayatımla herkes tanır, benimle ilişkiye girenler de bilir, asla boy aynası veya bir kibir benim davranış kalıplarım içinde söz konusu değildir..."
Gülmeyin. Şaka yapmıyorum. Videosu var, isteyen izleyebilir. (Hayır yani, boşuna mı "Davutoğlu ikisinden de daha çok doğru söylüyor" dedim.)
Hürriyet'ten
Ahmet Hakan yaklaşık iki hafta evvel (22 Ocak) Davutoğlu'na
"küçük felaket" demiş de o yüzden, "boy aynalı" mezkûr cevabı vermiş.
Baktım o yazıya, "küçük felaket" olarak Davutoğlu'yla müttefiklik ilişkisini nitelendirmiş. Davutoğlu nedense sanki kendisine
"küçük felaket" denilmiş gibi almış. Neyse, Ahmet Hakan'ın elinde kalem var, gerek görürse cevap verir, beni ilgilendirmez.
Şurası enteresan: Davutoğlu'nun cevabına
Tele 1,
Sol Haber,
Birgün, Duvar gibi malum medya hep birlikte "atlamış."
Demek ki refikleri sadece
Karar gazetesi değilmiş...
Söz konusu konuşmasında, Kılıçdaroğlu ve Akşener'le kurduğu ittifak ilişkisini de
"Bizim aramızda oluşan güven hissi..." şeklinde tanımlamış.
Ben onun yerinde olsaydın,
güven,
itimat,
sadakat,
vefa gibi sözcükleri
Sarayburnu'ndan denize atardım.
Yani, "Kim ne derse desin ben sözüme sadığım. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı. Duymayacak..." sözlerimi bana çağrıştıran tüm kelimeleri hayatımdan siler atardım.
Hatta kendimi unutturmanın bir yolunu bulurdum.
Davutoğlu tam aksini yapıyor, her fırsatta kendini "gerçekleştiriyor" hiç ama hiç durmuyor. İkide bir de "Bahçeli ya erken seçim kararı alırsa!" diyerek
Devlet Bahçeli'nin itimat vermeyen, güvenilmez bir kişi olduğunu ihsas ediyor.
İnsan önce kendine bakar da hayâ eder yahu!