"Halkımız korkuyor! Çünkü ana dayağı, baba dayağı, polis dayağı, asker dayağı ile halkımızı korkutuyoruz. Bu kadar dayaktan sonra da duyarsız oluyor. O kadar ki kendisine zararlı yiyecek ve içecekleri söylüyoruz, anlamıyor! 'Beyaz ekmek yeme; beyaz ekmek demek nişasta demek, tansiyon, kolesterol demektir' diye anlatıyoruz, yine gidip beyaz ekmek alıyor..."
2003'te aramızdan ayrılan
Recep Yazıcıoğlu yıllar önce böyle "intizar" etmişti.
"
Süper Vali" olarak da bilinen
rahmetli ne kadar uğraşsa da ekmek konusunda istediği duyarlığı oluşturamamış, bunu da gördüğünüz gibi halkımızın dayak yiye yiye duyarsızlaşmasına bağlamıştı.
Ben olsaydım ekmek parası için çektiği çilelere bağlardım.
Ekmek, aslanın ağzındaydı.
Halkımızın uğrunda gurbet yollarına düşerek, hatta kimi zaman ölümleri bile göze alarak elde ettiği ekmeğin beyazına siyahına bakacak hali yoktu. Olanca dikkatini ekmeğiyle oynamak isteyenlere veya ekmeğine kan doğramaya çalışanlara fırsat vermemeye yoğunlaştırdı.
Ekmeğin zararsızını tüketmeye yoğunlaşanlar da aradığı ekmeği fırınlarda bulamadı.
AK Parti döneminde organik tarım ekmeği gibi "sağlıklı" ekmek üreten bir
Halk Ekmek vardı, şimdi ona ulaşmak da mesele oldu.
Geçen gün Halk Ekmek'in
Edirnekapı'daki eski merkez binasının önündeki satış merkezine gittim. Akıl almaz bir kuyruk vardı. Yağmurun altında, sosyal mesafeyi de nispeten gözeterek sırasını bekleyen insanları görünce üzüldüm. Oysa "yerleşke" son derece müsaitti; 2 adet satış noktası ilave etmek İBB'nin bir gününü bile almazdı.
Fakat
İBB Başkanı "maalesef" reel hiçbir sorunla ilgilenmediği gibi "sembol başkan" olmak sevdasına etti eyledi, kendisini yine rezil etti.
Sen tut
İstanbul Valiliği ile
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni karıştır,
Uygur Türkleri ile
Çin İstanbul Konsolosluğu arasında arabuluculuğa soyun! Bir de "Bana
duyulan güven için elimden geleni yapacağım"
diyerek hava at. Yazık, gerçekten yazık!
***
Gelgelelim, beyaz ekmek yerine siyah ekmek veya tam tahıllı buğday ekmeği falan bulunca da iş bitmiyor. "Ekmeğin her çeşidinden uzak durun" diyen
Prof. Dr. Canan Karatay var, onu ne yapacaksın!
Hayır yani, halkımız önce ekmek parasını bulup sonra da ekmekten uzak durmayı nasıl başaracak? (Lafın burasında, ekmek parasından kasıt ekmekten ibaret değil diyen aklı evvellerin gözlerinden öperim.)
Tamam, her şeyin başı sağlık, bilim insanlarının "sağlıklı beslenmek" hususundaki önerilerine de riayet edelim ama
ihtilaflar ne olacak?
Mesela, Sayın
Karatay tereyağını önerirken veya kırmızı eti yağıyla birlikte (hatta kuyruk yağı ilave ederek) tüketin derken, diğer bilim insanları yağdan da kırmızı etten de uzak durun diyorlar.
Bilim insanları arasında ayrım yapmasak... hem kırmızı etten uzak durup hem kırımızı et tüketmek diyalektik olarak mümkün değil.
Ne yapmalı?
Düşündüm düşündüm, aklıma tek bir çözüm geldi:
CHP Sözcüsü Faik Öztrak'ın mantığını çözmek!
Ne alakası mı var?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Oturmuş demokrasilerde aklınıza estiği zaman erken seçime gidilmez" açıklamasına cevap olarak, "
Öyle oturmuş demokrasilerde erken seçim olmaz falan, doğru... Oturmuş demokrasilerde erken seçim olmaz diye bir şey yok..." demişti ya, işte
bu cevaptaki mantıktan hareketle hem kırmızı
etten uzak durup hem de tüketmek mümkün
olabilir.
Ne dersiniz?!