Türkiye'de Rusya'yla ilişkilerimizden rahatsız olan bir kesimin varlığı herkesin malumu.
"
Moskof mezalimi" anlatılarıyla malul bir hamaseti hamakat boyutunda yaşayanları kastetmiyorum.
Bunların "rahatsızlığı" nihayetinde sempatiktir.
En fazla şu kadarcığını söyleyebiliriz: Tarihi unutmamakla tarihe çakılmak aynı şey değildir. Kaldı ki yakın tarihe bakacak olursanız
Kurtuluş Savaşı'mızdaki manzara bambaşkadır.
Gelgelelim, romantik reflekslerin dışında "
nüfuz casusu" gibi hareket edenler var.
Bahsettiğim "rahatsızlar" bunlar.
Ki, Rusya'yla ilişki şöyle dursun, sürgit gerginlik, tabiri caizse "soğuk savaş" yaşansın istiyorlar.
O kadar ki, Rusya'nın mezaliminden kaçıp ABD'nin ipine sarılalım. ABD bölgede ne isterse onu yapalım. Sınırlarımızda
İkinci İsrail mesabesindeki "terör devletine" bile sesimizi çıkartmayalım.
Rus Büyükelçisi Andrey Karlov cinayeti ve 2 Rus uçağının
düşürülmesi tastamam buna
yönelikti.
Neyse ki, Cumhurbaşkanımız
Erdoğan ve
Putin'in ferasetiyle kriz aşıldı.
Hatta aşılmakla da kalmadı. Rusya Türkiye ilişkileri tarihinin en parlak dönemini yaşadı.
Ta ki
İdlib'e kadar.
***
Sanılmasın ki İdlib'e kadar Rusya melekti de şimdi şeytan oldu.
Rusya ne yaptıysa hep kendi çıkarı için yaptı.
Bu da gayet doğal. Dış politika zaten aşk nefret ilişkisi üzerinden yürümez.
Rusya, Suriye'de bazen
İran'ı bize karşı, bazen de bizi İran'a karşı kullanmaya çalıştı.
Biz de elimizden geldiğince ABD - Rusya çelişkisinden istifade etmeye çalıştık.
Barış Pınarı harekatı başta olmak üzere güvenlik koridorları kurduk.
Demem o ki dış politika duygusallığı kaldırmaz. Konjonktür değişince haliyle ilişki biçimleri de revize edilir.
Bakınız, ABD dönemin dışişleri bakanları
Davutoğlu ile
Hillary Clinton'un "çak" yaptıkları dönemde
Şam'ı hedefe koymuştu.
Sonra ne yaptı?
Suriye rejimini hedeften çıkardı,
DEAŞ'ı hedefe koydu. Bu hedefi de araçsallaştırarak
YPG'ye alan açtı. ÖSO yerine de PKK'yı "
kara ordusu" addederek vekalet savaşını sürdürdü.
Şu sıralar Suriye politikasını tekrar revize etmeye çalışıyor.
Washington'un İdlib desteği bunun göstergesi.
ABD'nin ilişkisini hiçbir zaman revize etmeyeceği tek ülke ırkçı Siyonist İsrail'dir.
***
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Binlerce TIR silah verdiği bölücü terör örgütünü desteklediği,
FETÖ elebaşına yardım ve yataklık ettiği sürece ABD ile bölgede alacağımız yol yok.
Ne ki bu hakikate vakıf olmak, Rusya'nın
PKK'yı terör olarak bile kabul etmediği gerçeğini görmemize engel değil.
ABD emperyalizmine karşı çıkmak için işi Rusya "güzellemelerine" vardırmanın âlemi yok.
Bu meyanda rahmetli
Soner Polat'ın Rusya'nın "bölücü terör"
konusundaki tavrını şiddetle eleştiren
yazılarını hatırlatmak isterim.
Aynı şekilde Suriye'yi nerdeyse Türkiye'ye önceleyenler var.
Bölge ülkeleriyle el ele vermek veya Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunmak için Suriye parlamentosunun "
Ermeni soykırımı tasarısını" oybirliğiyle onayladığı gerçeğini saklamak gerekmez.
İktidarın devrilmesi uğruna Türkiye'nin zeval görmesini bile umursamayacak olanlara sözüm yok.
Onlar hem "
Libya'da ne işimiz var" deyip hem de
"
Akdeniz'de herkes var, neden bir biz yokuz" diyebilirler.
Benim sözüm yurtseverlere:
Türkiye'nin çıkarlarının nerde olduğunu ifade etmek başka şeydir, Türkiye'nin çıkarlarına karşı çıkarcasına dış politika eleştirisi yapmak başka.