Aklı başında hiçbir insan en zayıf yanıyla kavgaya tutuşmaz. En azından hangi yanı en güçlüyse ordan yürür.
Kılıçdaroğlu tuhaf adam, tam tersini yaptı. Yani en zayıf olduğu yanına bakmadı,
Başkan Erdoğan'la "FETÖ'nün siyasi ayağı" üzerinden polemik yapmaya kalkıştı.
Bunun iki nedeni olabilir; ya kendinin farkında değil ya da artık hiçbir şeyin farkına varamayacak kıvama getirdikleri sosyolojiye hitap ediyor.
Gerçi ikisi birden de olabilir, bilemiyorum.
Diyeceksiniz ki Kılıçdaroğlu'nun hangi yanı güçlü?
Haklısınız, ne diyeyim!
Ekonomi dersek sadra şifa tek sözü yok; birkaç popülist lakırdı, hepsi bu. Dış politika dersek, Akdeniz'deki donanmamızdan müstevliler rahatsızlıklarını dile getirdiklerinden haftalar sonra "Akdeniz'de herkes var, neden sadece biz yokuz..." dedi.
Haliyle biz güldük geçtik, aklı başında CHP'li dostlarımız da "Kemal Bey neden böyle?" diyerek üzüldüler.
Yine de gündüz gözüyle FETÖ konusunda polemiğe girecek kadar aklını yele vereceğine ihtimal vermezdim.
Hele hele "FETÖ'nün siyasi ayağını açıklayacağım" şeklinde öncesinden duyuru yaptığına göre onu seven eşi dostu veya CHP'li kurmayları devreye girer, vazgeçirir diye düşünmüştüm.
Zira adam görünmez kaza halinde değil göstere göstere kendini iptizale uğrattı.
Seveni mi yok, yoksa etrafındaki herkes sevilmeye mi muhtaç, onu da bilemiyorum.
Benim bildiğim şudur: Bu ülkede aklı başında herkes FETÖ'ye karşı kimlerin mücadele ettiğini kimlerin de nasıl karşı çıktığını bilir.
Bu öyle gizli saklı bir şey değildir.
***
En şedit muarızları bile Erdoğan'ın bu konuda hakkını teslim eder. Tek başına kaldığı anlarda bile FETÖ'yle ölümüne mücadele ettiğini söylerler.
Tartışılmaz bir gerçekliktir bu.
Gelgelelim, Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ı FETÖ'nün siyasi ayağı ilan etti.
Başkan Erdoğan da gözünün yaşına bakmadı: "Devleti FETÖ mensuplarından temizleme çalışmalarımızın hepsinde, karşımızda CHP'yi ve başındaki zatı, Kılıçdaroğlu'nu bulduk. Allah aşkına soruyorum: Bundan ala "siyasi ayak" olur mu?..."
***
Adı bende saklı CHP milletvekili bir dostuma bir gün, "
15 Temmuz direnişine Fetullah'la eşzamanlı tiyatro diyen Kemal Bey'i neden uyarmadınız" diye sorunca hayıflanmış, birkaç milletveklili arkadaşıyla birlikte gidip "tiyatro" dememesi için adeta yalvardıklarını ama dinletemediklerini söylemişti.
Demek ki seveni var ama onar da dinletemiyor. Acep neden dinlemiyor?
Benim bu soruya cevabım şu: Ya kafa kripto ya da yerinde değil.
Fakiri takip edenler bilirler, Uygur bilgelerinden
Vapşı Bakşı'nın ayna metaforundan mülhem "Kafasını kaybeden Kemal Bey'in maceralarını" anlatmıştım.
Bunlardan birinde şöyle demiştim:
"Saygıdeğer eşi aynanın duvardaki yerini değiştirip biraz aşağıya alınca, adamımız Kemal Bey evden çıkmadan evvel boy aynasında kendini kontrol etmek maksadıyla baktığında kafasını görememiş, '
Eyvah kafam! Kafamı kaybettim!' diye ünlemişti. Eşi de gün boyu dalgınlığına vurgu yapmak maksadıyla, '
Ben de onu diyorum ya Kemal; bugün kafan yerinde değil...' deyince boğulacak gibi olmuş, can havliyle kendini dışarı atmıştı..."
Sonrası ilgili yazılarımda var, merak edenler arşivden okuyabilir.
Işıklar içinde yatası felsefe hocamız
Buud Hayri Bey böyle komik insanlara maruz
kalınca nefesi kesilinceye kadar kahkaha atar
sonra da "Bu adam beni öldürecek" derdi.
Biz ne desek bilmem ki!