İsrail'in azgın politikaları, kan ve gözyaşından beslenen iç politik iklimi bölgemizi her türlü komplo teorisine ve güvensizliğe açık hale getirdi. İsrail'i kayıtsız şartsız destekleyen ABD ve AB bloku ise tarihin bu kırılma noktasında insanlık suçlarının ortağı oldu.
İran Cumhurbaşkanı Reisi ve beraberindekileri taşıyan helikopterin düşmesi (düşürülmesi?) sonucu hayatını kaybetmesi her türlü şüpheyi gerçek ve makul kıldı.
Olağan şüpheliler kadar, İran'ın bünyesel siyasal sorunları ve pamuk ipliğine bağlı dengeleri de tartışmaya açıldı. Hatta bu kritik dengenin bozulmasını isteyen iç unsurlar ile onlara yatırım yapan küresel aktörler de soru işareti dizisine eklendi.
Bütün bunlara ilave olarak... Dikkate değer bir yoruma, eski İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif imza attı. Zarif, İran Radyo Televizyon Kurumu'na yaptığı açıklamada, "Cumhurbaşkanının helikopterinin düşmesiyle ilgili trajedide suçlu, Uluslararası Adalet Divanı kararına rağmen uçak ve uçak parçaları satışına ambargo uygulayan ABD'dir" dedi.
Evet...
Ne kadar güçlü devlet geleneği olursa olsun... İran, yıllardır uluslararası toplumdan izole edilmenin bedelini ödüyor. Ve sürekli operasyona uğruyor. Askeri veya polisiye gücüyle bir yere kadar ayakta kalabilen Tahran yönetiminin, dış dinamiklere prim vermeden yenidünya düzenine göre reformlara yönelmesi kaçınılmaz görünüyor!
***
BİR TASARRUF İRADESİNİN ÖRNEKLİ ANLATIMI...
Geçenlerde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca anlattı. Ama gündemin farklı konuları arasında yeterince karşılık bulmadı. Hele ki kamuda tasarrufun konuşulduğu bugünlerde... Güncellenen verilere baktım. "Acaba yanlış mı yorumluyorum?" diye düşündüm. Sordum, soruşturdum ve şu sonuçlara ulaştım:
Hatırlanacağı üzere, Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) Modeli ile yapılan "Şehir Hastaneleri" muhalefet tarafından çokça eleştirildi. Pandemi döneminde Türkiye'nin hasta yükünü çeken bu sağlık merkezleri başarılı bir sınav verdi. Ama "Bütçenin kara deliği" tanımlamasından kurtulamadı.
Şehir hastaneleri özel sektör eliyle yapılırken tahmin edileceği üzere yerli ve yabancı bankalar tarafından kredilendirildi. Finansal açıdan "adeta dokunulmaz!" olarak takdim edildi.
Bilmeyenler olabilir...
Sağlık Bakanlığı ile şehir hastanelerini inşa eden şirketler arasında iki ana eksende gelir sözleşmesi var. Birincisi, kiralanan alan ve ödenen sabit tutar. İkincisi ise hastane bünyesindeki değişken bedelli muhtelif hizmetler... Güvenlik, temizlik, çamaşırhane, tıbbi görüntüleme vs.
Kontratlar 25 yıl üzerinden yapıldığında, ilk kez bu nitelikte bir proje hayata geçeceği için "değişken maliyetli kalemlere" başlangıçta tavan konulmadı.
Lakin...
Sistem oturdukça görüldü ki... Hizmet alımı kalemleri; işin esasını oluşturan bina kiralama bedelini aşmaya başladı.
Detayı uzun ama... Bakan Koca, önce firmalarla görüştü ve eksik kalan muhtelif işlerin mahsuplaşması yoluyla 25 yıllık hizmet alım süresini 18 yıla çekti. Şayet 7 yıl süre kısalması olmasaydı... Sabit kira bedeline ilave olan enflasyonist ortamda maliyeti artan diğer hizmetlere yapılacak ödemeler sürekli yukarı yönlü hareket edecekti.
Nitekim... 25 yıllık projeksiyon, sürekli maliyet artışı üreten hizmet kalemleri ve sabit kira tutarının tahmini olarak 322 milyar Euro'ya kadar gidebileceğini gösteriyordu. Sadece yedi yıllık işletme süresi kısaltması ile ödeme projeksiyonu 142,5 milyar Euro'ya kadar çekildi. Elbette, bu tutarlar gidişata dair brüt hesaplar olmakla birlikte yine de ipucu vermesi bakımından çok kıymetli.
Ve nihayet... İşletici firmalar ve kreditörleri ile Bakan Bey ayrı ayrı konuştu. Sonunda bir yasal düzenleme ile değişken maliyetli kalemlere tavan konuldu. Böylece 18 yılın sonunda ödenecek tutar 27,5 milyar Euro'ya indi.
Tasarrufun önemsendiği, hatta yeni kalemlerin eklenmesinin muhalefet tarafından istendiği bir ortamda bu çabayı ve devlet-millet için mali kazanımın ehemmiyetini özetlemek istedim...